Hilafet Devleti, Anayasa, Madde 61: Harbiye Dairesi; ordu, polis, donatım, mühimmat, teçhizat ve benzeri hususlar gibi silahlı kuvvetler ile ilgili bütün işler, askerî kolejler, askerî heyetler, ordunun İslami kültür ve genel kültüre ilişkin tüm ihtiyaçları, savaş ve savaş hazırlıkları ile ilgili bütün işlerle ilgilenir. Bu dairenin başkanına (Cihat Emiri) denilir.

Harbiye Dairesi: Devletin cihazlarından bir cihazdır ve başkanı “cihat müdürü” değil de “cihat emiri” olarak isimlendirilir. Zira Resul "Sallallahu Aleyhi ve Sellem] ordu komutanlarını “emirler” olarak isimlendiriyordu. Nitekim İbn-u Sa’d, Resulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’in şöyle buyurduğunu rivayet etti:

"أَمِيرُ  النَّاسِ  زَيْدُ  بن  حَارِثة،  فإِنْ  قتِلَ  فجَعْفرُ بْنُ  أَبِي  طالِبٍ،  فإِنْ  قتِلَ  فعَبْدُ  اللَّهِ  بْنُ  رَوَاحَةَ،  فإِنْ  قتِلَ  فلْيَرْتضِ  المُسْلِمُونَ  بَيْنهُمْ رَجُلا  فَيَجْعَلوهُ  عَليْهِمْ "

“İnsanların emiri, Zeyd İbn-u Hârise’dir. O katledilirse, Cafer İbn-u Ebî Talip’tir. O katledilirse, Abdullah İbn-u Ravâha’dır. O katledilirse, Müslümanlar aralarından bir adama razı olup onu başlarına geçirsinler.” el-Buhari, Abdullah İbn-u Ömer "RadiyAllahu Anh]’den şöyle dediğini rivayet etti:

" أَمَّرَ  رَسُولُ  اللَّهِ  صَلَّى  اللَّهُ  عَليْهِ  وَسَلَّمَ  فِي َغزْوَةِ  مُؤْتة  زَيْدَبْنَحَارِثة ... "

“Resulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem], Mute gazvesinde Zeyd İbn-u Hârise’yi emir tayin etti.” el-Buhari, Seleme İbn-u Ekvâ hadisinden şöyle dediğini rivayet etti:

" وَغزَوْت  مَعَ زَيْدٍ، وَكَانَ  يُؤَمِّرُهُ  عَليْنا "

“Zeyd ile birlikte gazveye katıldım. O başımıza emir kılınmıştı.” el- Buhari ve Muslim, Abdullah İbn-u Ömer "RadiyAllahu Anhuma]’dan şöyle dediğini rivayet ettiler:

"بَعَث  النَّبِيُّ  صَلَّى  اللَّهُ عَليْهِ  وَسَلَّمَ  بَعْثا  وَأَمَّرَ عَليْهِمْ  أُسَامَة  بْنَزَيْدٍ،  فطعَنَ  بَعْضُ النَّاسِ  فِي  إِمَارَتِهِ، َفَقالَ النَّبِيُّ : أَنْتطعُنوا  فِي  إِمَارَتِهِ  فَقدْ  كْنُتمْ تَطْعُنونَ  فِي  إِمَارَةِ  أَبِيهِ  مِنْ  قبْلُ،  وَايْمُ  اللَّهِ  إِنْ كَانَ لخلِيًقا  لِلإِمَارَةِ ...

“Nebi "Sallallahu Aleyhi ve Sellem] bir birlik gönderdi. Başlarındaki emir Usâme İbn-u Zeyd idi. Bazıları onun emirliği hakkında kötü konuştular. Bunun üzerine Nebi "Sallallahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurdu: “Şimdi siz onun emirliğine dil uzatıyorsunuz. Daha önce de babasının emirliğine dil uzatmıştınız. Allah’a yemin olsun ki o emirliğe nasıl tamamen layıksa…” Sahâbe "Rıdvanullahi Aleyhim] Mute ordusunu,

"جيش  الأمراء "

“emirler ordusu” olarak isimlendiriyorlardı. Muslim, Burayde’den şöyle dediğini rivayet etti:

"كَانَ  رَسُولُ  اللَّهِ  صَلَّى  اللَّهُ عَليْهِ  وَسَلَّمَ  إِذا  أَمَّرَ  أَمِيرًا عَلى  جَيْشٍ  أَوْ  سَرِيَّةٍ  أَوْصَاهُ"...

“Rasulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem] bir orduya yada seriyyeye bir emir tayin ettiğinde ona tavsiyede bulunurdu...”

Harbiye Dairesi, maddede belirtildiği gibi silahlı kuvvetler ile ilgili tüm işleri üstlenir. Muharip kafirler üzerine casuslar göndermek de Harbiye Dairesinin salahiyetlerine dahil edilir. Bu amaçla Harbiye Dairesine bağlı bir idare kurulur.

Harbiye Dairesinin belirtilen işlerinin delilleri, Resul "Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’in sîretinde meşhurdur. Bu delillerden bazıları şunlardır:

Donanımın delili Allahuteala’nın şu kavlidir:

"وَأَعِدُّوْا  لهُم  مَّا اسْتَطعْتم  مِّن  قوَّةٍ  وَ مِن  رِّبَاطِ  اْلخيْلِ  ترْهِبُونَ  بِهِ  عَدْوَّ الّلهِ  وَعَدُوَّكمْ  وَآخَرِينَ  مِن دُونِهِمْ  لا تَعْلَمُونَهُمُ  اللّهُ  يَعْلَمُهُمْ  وَ مَاتنفِقوْا  مِن  شيْءٍ  فِي  سَبِيلِ  الّلهِ  يُوَفَّ إِليْكمْ وَ أَنُتمْ  لا  تظْلَمُونَ"

“Onlara karşı gücünüz yettiğince kuvvetten ve (cihat için beslenen) savaş atlarından hazırlayın ki hem Allah’ın düşmanlarını, hem kendi düşmanlarınızı, hem de onlardan başka sizin bilmeyip de Allah’ın bildiği diğerlerini korkutasınız. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.” "el-Enfâl 60] İbn-u Sa’d et-Tabakât’ta Mekhûl’dan şöyle rivayet etti:

"أَنَّ النَّبِيَّ  صَلَّى  اللَّهُ  عَليْهِ  وَسَلَّمَ  نصَبَ  المِنجَنِيق عَلى  أَهْلِ  الطَّائِفِ  أَرْبَعِينَ  يَوْمًا"

“Nebi "Sallallahu Aleyhi ve Sellem], Taif halkını kırk gün boyunca mancınık ateşine tabi tuttu.” İbn-u İshak sîretinde şöyle dedi:

"حَدَّثنِي  مَنْ  أَثِق  بِهِ  أَنَّ  رَسُولَ  اللهِ  صَلَّى  اللَّهُ  عَليْهِ  وَسَلَّمَ  أَوَّلُمَنْ  رَمَى  فِي  الإِسْلامِ  بِالمِنْجَنِيقِ"

“Sika olan bir kişi bana İslam’da mancınıkla ilk atış yapan kişinin Resulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem] olduğunu tahdis etti.”

Eğitimin delilleri: Muslim, Ukbe İbn-u Âmir’den Resulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’i minberdeyken şöyle buyurduğunu işittiğini rivayet etti:

"وَأَعِدُّوْا  لهُم  مَّا  اسْتطعْتم  مِّن  قوَّةٍ"

"Onlara karşı gücünüz yettiğince kuvvet hazırlayın]

"ألاإِنَّ  الْقوَّة  الرَّمْيُ، أَلاإِنَّ الْقوَّة الرَّمْيُ، أَلا إِنَّ الْقوَّة  الرَّمْيُ"

“Dikkat edin! O, güç atmaktır. Dikkat edin! O, güç atmaktır. Dikkat edin! O, güç atmaktır.” el-Buhari, Seleme İbn-u Ekvâ "RadiyAllahu Anh]’in şöyle dediğini rivayet etti:

" مَرَّالنَّبِيُّ  صَلَّى  اللَّهُ  عَليْهِ  وَسَلَّمَ  عَلى  نَفرٍ  مِنْ  أَسْلمَ يَنْتضِلونَ،  فَقالَ  رَسُولُ  اللَّهِ  صَلَّى  اللَّهُ  عَليْهِ وَ سَلَّمَ  : ارْمُوا  بَنِي  إِسْمَاعِيلَ  فَإِنَّ أَبَاكمْ  كَانَ  رَامِيًا،  ارْمُوا  وَأَنا  مَعَ بَنِي  فلانٍ،  قالَفأَمْسَكَ  أَحَدُ  الْفَرِيَقيْنِ  بِأَيْدِيهِمْ، َفَقالَ  رَسُولُ  اللَّهِ  صَلَّى  اللَّهُ  عَليْهِ  وَسَلَّمَ : مَالكمْ  لا  تَرْمُونَ؟  فَقاُلوا: يَا  رَسُولَ  اللَّهِ،  نرْمِي  وَأَنْت  مَعَهُمْ؟  قالَ: ارْمُوا  وَأَنا  مَعَكمْ  كلِّكمْ"

“Nebi "Sallallahu Aleyhi ve Sellem] çarşıda ok yarışı yapan Benî Esleme’den bir guruba rastladı. Resulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem] dedi ki: “Ey İsmail oğulları atın, zira atalarınız da atıcı idiler. Atın, ben filan kabileyi tutuyorum.” (Ravi) dedi ki: “Guruplardan biri ellerini ok atmaktan çektiler. Bunun üzerine Resulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem] dedi ki: “Size ne oldu ki atmıyorsunuz?” Dediler ki: “Yâ Rasul Allah! Sen onları tutarken nasıl atalım?” Dedi ki: “Atın! Ben sizi, hepinizi tutuyorum.”

Muslim şöyle rivayet etti:

"أَنَّ  فَقيْمًا  اللَّخْمِيَّ  قالَ  لِعُقْبَة  بْنِ  عَامِرٍ َتخْتلِف  بَيْنَ  هَذيْنِ الْغرَضَيْنِ  وَأَنْت  كبِيرٌ يَشقُّ  عَليْكَ،  قالَ  عُقْبَةُ: لوْ لا كلامٌ  سَمِعْتهُ مِنْ  رَسُولِ  اللَّهِ  صَلَّى  اللَّهُ  عَليْهِ  وَسَلَّمَ  لمْ  أُعَانِيهِ،  قالَ  الْحَارِث: فَقلْت  لاِبْنِ شَمَاسَة  : وَمَا  ذَاكَ؟  قالَ: إِنَّهُ  قالَ : مَنْ عَلِمَ الرَّمْيَ  ثمَّ  ترَكهُ  فَليْسَ  مِنَّا،  أَوْقدْ عَصَى"

“Fukeym el-Lahmî, Ukbe İbn-u Âmir’e dedi ki: “Sen yaşlı birisi olduğun halde bu iki hedef arasında gidip geliyorsun ki bu sana meşakkat veriyor olmalı.” Ukbe dedi ki: “Eğer Resulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’den işittiğim bir söz olmasaydı kendimi sıkıntıya sokmazdım.” el-Hâris dedi ki: İbn-u Şemese’ye, “O söz nedir?” dedim. Dedi ki: “Kim atıcılığı öğrenir sonra da onu bırakırsa bizden değildir -veya- asi olmuştur.”

Ebû Davud ile el-Hakim’in rivayet ettiği ve ez-Zehebi’nin sahihleyip onlara muvafakat ettiği ve lafzı Ebû Davud’a ait olan hadiste Halid İbn-u Zeyd’in şöyle dediğini rivayet ettiler:

"كنت  راميًا  أرامي عقبة بن عامر، فمر بي  ذات يوم  فقال  : ياخالد أخرج  بنانر مي، فأبطأت عليه فقال:  يا خالد  تعال أحدثك ما حدثني  رسول الله، وأقول لك  كما قال رسول الله : "إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ   يُدْخِلُ  بِالسَّهْمِ الْوَاحِدِ  ثلاَثة  نَفرٍ الْجَنَّة: صَانِعَهُ  يَحْتسِبُ  فِي  صَنْعَتِهِ  اْلخيْرَ،  وَالرَّامِيَ  بِهِ،  وَمُنبِلهُ،  وَارْمُوا وَارْكبُوا،  وَ أَنْ ترْمُوا أَحَبُّ إِلَيَّ  مِنْ  أَنْ  ترْكبُوا،  ليْسَ مِنْ اللَّهْوِ إِلاَّ ثلاث:  تَأْدِيبُ الرَّجُلِ  فرَسَهُ،  وَ مُلا عَبَتهُ  أَهْلهُ،   وَ رَمْيُهُ  بِقوْسِهِ  وَنبْلِهِ،  وَ مَنْ  ترَكَ  الرَّمْيَ  بَعْدَ  مَا عَلِمَهُ  رَغْبَة عَنْهُ  فإِنَّهَا  نِعْمَة  ترَكهَا  أَوْ  قالَ  كَفرَهَا"

“Ukbe İbn-u Âmir ile ok atan bir atıcıydım. Bir gün bana uğradı ve dedi ki: “Ey Halid hadi dışarı çık da ok atalım.” Derken geciktim ve dedi ki: “Ey Halid, gel sana Resulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’in bana haber verdiği bir şeyi haber vereyim. Sana Resulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’in buyurduğu üzere söylüyorum: Şüphesiz ki Allah "Azze ve Celle] bir ok sebebiyle şu üç kişiyi cennete sokar: Onu yaparken hayrını uman (karşılığını Allah’tan bekleyen) kimse, onu atan ve onu taşıyan kimsedir. Ok atınız, ata bininiz. Ok atmanız bana ata binmenizden daha sevimlidir. Şu üç şeyden başka oyun yoktur: Kişinin atını terbiye etmesi, ailesi ile oynaşması, yayı ve oku ile atması. Kim öğrendikten sonra ondan yüz çevirerek atışı terk ederse bir nimeti terk etmiş -veya (ravi) dedi ki- ona nankörlük etmiş olur.”

Ordu için gerekli olan kültürün delilleri: Allahuteala et-Tevbe suresinde şöyle buyurdu:

"إِنَّ الّلهَ اشَترَى  مِنَ اْلمُؤْمِنِينَ أَنُفسَهُمْ  وَ أَمْوَاَلهُم  بِأَنَّلَهُمُ  الجَنَّة يُقاتِلونَ  فِي  سَبِيلِ  الّلهِ  َفيَقُتُلونَ  وَيُقَتُلونَ  وَعْدًا  عَليْهِ  حَقًّا فِي التَّوْرَاةِ  وَالإِنجِيلِ  وَاْلُقرْآنِ  وَمَنْ  أَوْفى بِعَهْدِهِ  مِنَ الّلهِ  فاسْتبْشِرُوْا  بِبَيْعِكمُ  الَّذِي بَايَعْتم بِهِ  وَ ذلِكَ هُوَ اْلَفوْزُ الْعَظِيمُ  التَّائِبُونَ الْعَابِدُونَ  الْحَامِدُونَ  السَّائِحُونَ  الرَّاكِعُونَ  السَّاجِدونَ  الآمِرُونَ  بِالْمَعْرُوفِ  وَالنَّاهُونَ  عَنِالْمُنكرِ وَالْحَافِظونَ  لِحُدُودِ الّلهِ  وَبَشِّرِ اْلمُؤْمِنِينَ"

“Muhakkak ki Allah, müminlerden canlarını ve mallarını, (karşılığında) kendilerine cennet verilmek üzere satın almıştır. Onlar ki Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler. (Bu), Allah’ın Tevrat’ta, İncil’de ve Kuran’da üzerine aldığı hak bir vaattir. Allah’tan daha çok ahdine vefa gösteren kim vardır? O halde O’nunla yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinin. İşte bu, gerçekten büyük kazançtır. O tövbe edenler, o ibadet edenler, o hamdedenler, o oruç tutanlar, o rükua varanlar, o secdeye kapananlar, o marufu emredip münkerden alıkoyanlar ve Allah'ın koyduğu sınırı koruyanlar... Müjdele o müminleri!” "et-Tevbe 111-112] Dolayısıyla Allah Subhânehu, o müjdelenen kimselerden olmamız için canlarımızı ve mallarımızı harcamamızla yetinmemiştir. Bilakis bunlara artı olarak tövbe eden, ibadet eden, oruç tutan, salâhı kılan, marufu emreden ve münkerden nehyeden, Allah’ın hadlerini koruyan, bu hadlerin sınırında duran ve bunları aşmayan kimselerden olmalıyız. Hatta selametin güvencesi için bu hadler ile aramıza mesafe koymalıyız.

Allahu Subhânehu şöyle buyurdu:

" يَا أَيُّهَاالَّذِينَ آمَنوْا  اصْبِرُوْا  وَصَابِرُواْ  وَرَابِطواْ  وَاتَّقوْا الّلهَ  لعَلَّكمْ  تفْلِحُونَ"

“Ey iman edenler! Sabredin, (düşman karşısında) sebat gösterin, (cihat) için hazırlıklı ve uyanık bulunun ve Allah’tan ittikâ ediniz ki kurtuluşa erişebilesiniz.” "Âl-i İmrân 200]

el-Buhari ve Muslim, Sehl İbn-u Sa’d es-Sâaidî "RadiyAllahu Anh]’den Resulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’in şöyle buyurduğunu rivayet ettiler:

"رِبَاط يَوْمٍ فِي سَبِيلِ اللهِ خَيْرٌ مِنْ الدُّنيَا وَ مَا عَليْهَا، وَ مَوْضِعُ سَوْطِ أَحَدِكمْ مِنْ الْجَنَّةِ خَيْرٌ مِنْ الدُّنيَا وَ مَا عَليْهَا، وَ الرَّوْحة  يَرُوحُهَا  اْلعَبْدُ  فِي  سَبِيلِ  اللهِ،  أَوْ اْلغدْوَة، خَيْرٌ مِنْ الدُّنيَا  وَ مَا عَليْهَا"

“Allah yolunda bir gün ribatta bulunmak dünya ve dünyada bulunan şeylerden daha hayırlıdır. Sizden birinizin cennetteki kamçı kadar yeri dünya ve dünyadaki şeylerden daha hayırlıdır. Kulun Allah yolundaki bir gece veya sabah yolculuğu dünya ve dünyadaki şeylerden daha hayırlıdır.”

el-Buhari, Abdullah İbn-u Ebî Evfâ "RadiyAllahu Anh]’den Resul "Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’in şöyle buyurduğunu rivayet etti:

"وَاعْلمُوا  أَنَّ الْجَنَّة  تحْت ظِلالِ السُّيُوفِ"

“Bilin ki cennet kılıçların gölgesi altındadır.”

el-Buhari, Abdurrahman İbn-u Cubeyr’den Resulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’in şöyle buyurduğunu rivayet etti:

" مَااغبَرَّت  قدَمَا عَبْدٍ  فِي  سَبِيلِ  اللَّهِ  فَتمَسَّهُ النَّارُ"

“Ayakları Allah yolunda tozlanmamış kula ateş dokunur.”

el-Hakim, ez-Zehebi’nin sahihleyip muvafakat ettiği Umrân İbn-u Husayn "RadiyAllahu Anh]’den Resulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’in şöyle buyurduğunu rivayet etti:

"مَقَامُ الرَّجُلِ فِي الصَّفِّ فِي سَبِيلِ اللهِ أَفْضَلُ عِنْدَ اللهِ مِنْ عِبَادَةِ الرَّجُلِ سِتِّينَ سَنةً"

“Bir kişinin Allah yolunda bir saftaki yeri Allah katında bir kişinin altmış sene ibadetinden daha efdaldir.” el-Buhari, Ebî Hurayra "RadiyAllahu Anh]’den Nebi "Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’in şöyle buyurduğunu rivayet etti:

" إِنَّ  فِي  الْجَنَّةِ  مِائَة  دَرَجَةٍ  أَعَدَّهَا اللَّهُ  لِلْمُجَاهِدِينَ  فِي  سَبِيلِ  اللَّهِ،  مَا بَيْنَ الدَّرَجَتيْنِ  كمَا بَيْنَ السَّمَاءِ وَالأَرْضِ"

“Cennette Allah’ın yolunda cihat edenler için hazırladığı yüz derece vardır ki iki derece arası gökle yer arası kadardır.”

Muslim, Enes’ten şöyle dediğini rivayet etti:

"فدَنا اْلمُ  شرِكونَ  َفَقالَ  رَسُولُ  اللَّهِ  صَلَّى اللَّهُ عَليْهِ وَ سَلَّمَ  : قومُوا  إِلى  جَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمَوَات وَ الأَرْضُ، قالَ: يَقُولُ عُمَيْرُ بْنُ الْحُمَامِ الأَنْصَارِيُّ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، جَنَّة عَرْضُهَا السَّمَوَات  وَالأَرْضُ؟  قالَ  : نعَمْ،  قالَ: بَخٍ بَخٍ، فَقالَ  رَسُولُ  اللَّهِ  صَلَّى  اللَّهُ  عَليْهِ وَسَلَّمَ  : مَايَحْمِلكَ  عَلى  قوْلِكَ بَخٍ بَخٍ؟  قالَ  لا  وَاللَّهِ  يَا رَسُولَ اللَّهِ  إِلاَّ  رَجَاءَة أَنْ أَكونَ  مِنْ أَهْلِهَا،  قالَ  : فإِنَّكَ مِنْ أَهْلِهَا، فأَخْرَجَ  تمَرَاتٍ  مِنْ  قرَنِهِ  فجَعَلَ  يَأْكلُ مِنهُنَّ، ثمَّ قالَ  : لئِنْ أَنا حَيِيت حَتَّى آكلَ  تمَرَاتِي  هَذِهِ  إِنَّهَا  لَحَيَاٌة  طوِيَلة، قالَ  : فرَمَى بِمَا كَانَ   مَعَهُ مِنْ التَّمْرِ ثمَّ قاَتَلهُمْ  حَتَّى  قتِلَ  "

“Müşrikler yaklaşınca Resulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem] dedi ki: “Genişliği semavat ve arz kadar olan cennete koşun!” Umeyr İbn-u Humâm el-Ensârî: “Yâ Resulullah! Semavat ve arz genişliğinde mi?” diye şaşkınlık içinde sorunca Resulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem] “Evet!” cevabını verdi. Umeyr (hayretinden): “Bak, bak” dedi. Resulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem] “Niye (şaşkınlıkla) bak bak dedin?” diye sorunca; “Hayır vallahi yâ Resulullah, o cennet ehlinden biri olmak ümidiyle” deyince Resulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem] “Sen cennet ehlindensin” müjdesini ona verdi. Bunun üzerine Umeyr yanında taşıyıp yediği hurmaları çıkardı ve “Eğer şu hurmaları yiyecek kadar yaşarsam muhakkak bu çok uzun bir hayat olur” diyerek onları yere fırlattı. Sonra onlarla savaşmaya daldı ve nihayet katledildi.”

Savaşmaya teşvikin delilleri: Allahuteala şöyle buyurdu:

" فَقاتِلْ فِي سَبِيلِ الّلهِ  لا تكَلَّف إِلاَّ نفْسَكَ  وَحَرِّضِ اْلمُؤْمِنِينَ عَسَى اللّهُ أَن يَكفَّ بَأْسَ الَّذِينَ كَفرُوْا  وَالّلهُ  أَشدُّ بَأْسًا  وَأَشدُّ  َتنكِيلاً "

“Artık Allah yolunda savaş. Sen, kendinden başkası (sebebiyle) sorumlu tutulmazsın. Müminleri de teşvik et. Umulur ki Allah kafirlerin gücünü kırar (güçleriyle size zarar vermelerini ِnler). Allah'ın gücü daha çetin ve cezası daha şiddetlidir.” "en-Nisâ 84]

Ve şöyle buyurdu:

"يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ حَرِّضِ اْلمُؤْمِنِينَ عَلى الْقِتَالِ إِن يَكن مِّنكمْ عِشْرُونَ صَابِرُونَ يَغلِبُوْا مِئَتيْنِ وَ إِن يَكن مِّنكم مِّئَة يَغلِبُوْا  أَلًفا مِّنَ الَّذِينَ  َكَفرُوْا  بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لاَّ يَفَقهُونَ"

“Ey Nebi! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüze (kâfire) galip gelirler. Eğer sizden yüz kişi olursa, kafir olanlardan bin kişiye galip gelirler. اünkü onlar anlamayan bir topluluktur.” "el-Enfâl 65]

İbn-u İshak’tan şöyle dediği rivayet edildi:

"ثمَّ  خرَجَ  رَسُولُ  اللهِ صَلَّى  اللَّهُ  عَليْهِ  وَسَلَّمَ  إِلى النَّاسِ فحَرَّضَهُمْ وَقالَ  : وَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ،  لا يُقَاتِلُهُمُ اليَوْمَ  رَجُلٌ  فيُقْتلُ  صَابِرًا  مُحْتسِبًا مُقْبِلا  غيْرَ مُدْبِرٍ إِلاَّ أَدْ خَلهُ اللَّهُ الْجَنَّة  "…

“Sonra Resulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem], insanların karşısına çıkarak onları (savaşa) teşvik etti ve şöyle dedi: “Muhammed’in nefsini elinde bulundurana yemin olsun ki bir adam bugün onlarla savaşmadan sabredip sevabını Allah’tan umarak (cepheden kaçmaksızın) öldürülürse Allah onu cennete sokacaktır…”

Ahmed, sahih isnad ile Ebî Hurayra’dan şöyle dediğini rivayet etti:

"فَنظرَ فرَآنِي فَقالَ  :يَا أَبَاهُرَيْرَة، فَقلْت  : لبَّيْكَ  رَسُولَ  اللَّهِ َقالَ  فَقالَ  : اهْتِف لِي  بِالأَنْصَارِ  وَ لا يَأْتِينِي  إِلاَّ أَنصَارِيٌّ، فهَتفْت  بِهِمْ فجَاءُوا، َفأَطاُفوا  بِرَسُولِ  اللَّهِ  صَلَّى  اللَّهُ  عَليْهِ  وَسَلَّمَ  فَقالَ  : ترَوْنَ  إِلى  أَوْبَاشِقرَيْشٍ وَ أَتْبَاعِهِمْ؟  ثمَّ  قالَ  بِيَدَيْهِ  إِحْدَاهُمَا  عَلى  الأُخرَى  : حَصْدًا حَتَّى توَاُفونِي  بِالصَّفا "

“…Bakınca beni gördü ve dedi ki: “Yâ Ebâ Hurayra!” Dedim ki: “Buyur ey Allah’ın Resulü.”. (Ravi) Allah’ın Resulü dedi ki: “Bana Ensarı çağır, Ensarımdan başkası gelmesin.” Hemen onları çağırdım ve Resulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’in etrafını sardılar ve dedi ki: “Kureyş’in ayak takımını ve taraftarlarını görüyor musunuz?” Sonra iki elini birbirine kavuşturarak dedi ki: “Benimle Safa’da buluşuncaya kadar onları ekin biçer gibi biçiniz…”

Muslim, İbn-u Abbas Abdulmuttalib’ten şöyle dediğini rivayet etti:

"شَهِدْت  مَعَ  رَسُولِ  اللَّهِ  صَلَّى  اللَّهُ  عَليْهِ  وَسَلَّمَ  يَوْمَ حُنيْنٍ   ... فَقالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَليْهِ  وَسَلَّمَ   : أَيْ عَبَّاسُ، نَادِ أَصْحَابَ  السَّمُرَةِ،  فَقالَعَبَّاسٌ - وَكَانَ رَجُلا  صَيِّتًا  - فَقلْت  بِأَ عْلى صَوْتِي  :أَيْنَ أَصْحَابُ السَّمُرَةِ،  قالَ  : فوَاللَّهِ  َلكأَنَّ  عَطْفَتهُمْ  حِينَ سَمِعُوا  صَوْتِيعَطْفَة  الْبَقرِعَلى أَوْ لادِهَا، فَقاُلوا  : يَا لبَّيْكَ يَا لبَّيْكَ"...

“Resulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem] ile birlikte Huneyn gününe şahit oldum… Resulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem] dedi ki: “Ey Abbas! Ashabu’s Semure’ye seslen.” Bunun üzerine -gür sesli biri olan- Abbas dedi ki: “Sesimin çıktığı kadar: Ashabu’s Semura nerede?” dedim. Abbas dedi ki: “Vallahi sesimi işittikleri anda adeta ineğin yavrularına geldiği gibi geliyorlardı.” Dediler ki: “Buyur emrindeyiz, buyur emrindeyiz…”

Düşmanla karşılaşma anında sabretmenin ve sebat göstermenin delilleri: Allahuteala şöyle buyurdu:

"يَا أَيُّهَاالَّذِينَ آمَنوْا إِذ القِيُتمْ  فِئَةً  فاْثبُتوْا وَاذكرُوْا الّلهَ  كثِيرً الَّعَلَّكمْ  تفْلَحُونَ"

“Ey iman edenler! Herhangi bir topluluk ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah’ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz.” "el-Enfâl 45] Ve şöyle buyurdu:

"يَا أَيُّهَاالَّذِينَ آمَنوْا اصْبِرُوْا  وَصَابِرُواْ  وَ رَابِطواْ وَ اتَّقوْا الّلهَ لعَلَّكمْ  تفْلِحُونَ"

“Ey iman edenler! Sabredin, (düşman karşısında) sebat gösterin, (cihat) için hazırlıklı ve uyanık bulunun ve Allah’tan ittikâ ediniz ki kurtuluşa erişebilesiniz.” "Âl-i İmrân 200]

Ve şöyle buyurdu:

"ثمَّ  إِنَّ  رَبَّكَ  لِلَّذِينَ هَاجَرُوْا  مِن  بَعْدِ مَافتِنوْا  ثمَّ جَاهَدُوْا  وَصَبَرُوْا  إِنَّ رَبَّكَمِن  بَعْدِهَا  لَغَفُورٌرَّحِيمٌ"

“Sonra şüphesiz ki Rabbin, türlü eziyete uğratıldıktan sonra hicret eden, sonra Allah uğrunda savasan ve sebreden kimselerden yanadır. Rabbin şüphesiz bundan sonra da bağışlar ve merhamet eder.” "en-Nahl 110] Muslim, Cabir’den şöyle dediğini rivayet etti:

" لمْنبَايِعْ  رَسُولَ اللهِ  صَلَّى  اللَّهُ  عَليْهِ  وَسَلَّمَ  عَلى  اْلمَوْتِ،  إِنَّمَا بَايَعْناهُ عَلى أَنْ لا نَفِرّ"

“Resulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’e ölüm üzerine biat etmedik. Ona ancak kaçmamak üzere biat ettik.”

el-Buhari, Abdullah İbn-u Ebî Evfâ’dan Resulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’in şöyle dediğini rivayet etti:

"إِذا َلقِيُتمُو هُمْ  فاصْبِرُوا"

“Onlarla (düşmanla) karşılaştığınızda sabredin.”

Hazırlıksız yakalanmaması için ordunun tayakkuz halinde olmasının delilleri: el-Buhari, Ebî Hurayra’dan Nebi "Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’in şöyle buyurduğunu rivayet etti:

 ..."طوبَى لِعَبْدٍ آخِذٍ بِعِنَانِ فرَسِهِ  فِي سَبِيلِ اللهِ، أَشْعَث  رَأْسُهُ،  مُغْبَرَّةٍ  قدَمَاهُ، إِنْ كَانَ  فِي الْحِرَاسَةِ  كَانَ فِي  الْحِرَاسَةِ،  وَإِنْ  كَانَ فِي السَّاقَةِ كَانَ فِي السَّاَقةِ، إِنِ اسْتأْذنَ  لمْ يُؤْذنْ َلهُ،  وَ إِنْ  شَفعَ لمْ يُشفَّعْ"

“…Saçını başını taramadan ayağının tozuyla Allah yolunda atının dizginlerine yapışan kula müjdeler olsun ki o, izin verilsin yada verilmesin şefaat edilsin yada edilmesin nöbette ise nöbette kalır, ordunun gerisinde ise gerisinde kalır.” et-Tirmizi, hasen dediği bir hadiste İbn-u Abbas’tan Resul "Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’in şöyle buyurduğunu rivayet etti:

"عَيْنَانِ لا تمَسُّهُمَا النَّارُ  : عَيْنٌ بَكت  مِنْ  خشْيَةِ اللَّهِ،  وَعَيْنٌ  بَاَتت تَحْرُسُ  فِي  سَبِيلِ اللَّهِ"

“İki göz vardır ki onlara ateş dokunmaz: Allah korkusuyla ağlayan göz ve Allah yolunda nöbet tutan göz.”

el-Hakim, ez-Zehebi’nin sahihleyip muvafakat ettiği hadiste İbn-u Ömer "RadiyAllahu Anhuma]’dan Nebi "Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’in şöyle dediğini rivayet etti:

"أَلا أُنْبِئُكمْ  بِليْلةٍ  أَفْضَلَ  مِنْ  ليْلةِ  الَقدْرِ، حَارِسٌ  حَرَسَ  فِي  أَرْضِ خوْفٍ  لَعَلَّهُ  أَنْ  لا  يَرْجِعَإِلى  أَهْلِهِ"

“Size kadir gecesinden daha efdal olan bir geceyi haber vereyim mi? Ailesine dönmemek (şehit olma) ümidiyle korku yurdunda nöbet tutan nöbetçidir.”