Hilafet Devleti, Anayasa, Madde-146: Müslümanlardan, Beyt-ul Mâl masraflarını karşılamak için şeriatın alınmasını caiz gördüğü vergi alınır. Şu şartla ki marufa göre mal sahibine bırakılması gereken ihtiyaçlardan fazla bulunan kısımlardan alınmalı ve bunun, devletin ihtiyaçlarını gidermeye yetip yetmediği gözetilmelidir.

 Bu maddede üç husus vardır:

  •  Birincisi: Verginin alınması.
  •  İkincisi: Bu verginin sadece örfe göre mal sahibinin gerek duyduğu ihtiyaçların fazlasından alınması.
  •  Üçüncüsü: Sadece Beyt-ul Mâl’ın ihtiyaç duyduğu miktarda alınması ve bundan fazlasının alınmaması.

 Birinci Hususa Gelince: Vergi kelimesi, Batılı bir ıstılahtır ve sultanın, işlerin idaresi için tebaaya koyduğu bir şeydir. Varit olan soru şudur: İslam Devleti'nin işlerinin idaresi için Müslümanlara vergi koyması caiz midir? Bunun cevabı şöyledir: Şeriat, Beyt-ul Mâl’ın gelirlerini belirlemiş, bu gelirleri tebaanın işlerinin idaresine tahsis etmiş ve tebaanın işlerinin idaresi için vergiler koymamıştır. Ayrıca Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], tebaanın işlerini bu gelirlerle idare ederdi. Aleyhi's Salatu ve's Selam'ın ne insanlara vergi koyduğu sabit olmuş ne de ondan kesin olarak böyle bir şey rivayet edilmiştir. Devletin sınırlarındaki kimselerin ülkeye giren emtialardan vergi aldıklarını öğrenince bunu yasaklamıştır. Zira Akabe İbn-u Amir'den rivayet edildiği üzere o, Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'i şöyle buyurduğunu işitmiştir:

 «لا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ صَاحِبُ مَكْسٍ»

 "Gümrük vergisi alan cennete giremez." [Ahmed, tahric etti ve el-Hakim ile ez-Zeyn sahihledi] Ebî'l Hayr'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Ruveyfa İbn-u Sabit'in Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'i şöyle buyururken işittim dediğini işittim:

 «إِنَّ صَاحِبَ الْمَكْسِ فِي النَّارِ»

 "Gümrük vergisi alan ateştedir." [Ebu Ubeyd, el- Emval'de ve Ahmed tahric etti. Ez-Zeyn hasenledi ve şöyle dedi: "Yani Âşir demektir."] Âşir, dış ticaretten öşür alan kimsedir. Bu da Batının ıstılah haline getirdiği anlamda vergi alınmasının yasak olduğuna delalet etmektedir. Ayrıca Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], Ebi Bekre kanalıyla rivayet edilen muttefekun aleyh olan hadiste şöyle buyurmuştur:

 «إِنَّ دِمَاءَكُمْ وَأَمْوَالَكُمْ وَأَعْرَاضَكُمْ عَلَيْكُمْ حَرَامٌ كَحُرْمَةِ يَوْمِكُمْ هَذَا فِي بَلَدِكُمْ هَذَا فِي شَهْرِكُمْ هَذَا...»

 "Kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız, tıpkı şu şehrinizde bu ayınızda şu gününüzün haram olması gibi birbirinize haramdır." Bu hadis genel olup devlet de dahil her insanı kapsar. Verginin alınması ise Müslüman bir kimsenin malını onun rızası olmadan almaktır. Bu da vergiyi almanın caiz olmadığına delalet etmektedir. Ancak Beyt-ul Mâl’ın gelirlerinin alındığı yerler ve bu gelirlerin miktarı sınırlı olup tebaanın işlerinin gözetimi için yeterli olmayabilir. Bazen gözetilmesi gereken işler olduğu halde Beyt-ul Mâl’ın gelirleri bitmiş olabilir. Peki bu durumda vergi koymak caiz midir değil midir? Bunun cevabı şöyledir: Bazı işler vardır ki şeriat bunları, sadece Beyt-ul Mâl’a vacip kılmış olup Müslümanlara vacip kılmamıştır. Bazı işler de vardır ki şeriat bunları, hem Beytul Mâl’a hem de Müslümanlara vacip kılmıştır. Sadece Beytul Mâl’a vacip kıldığı ve Müslümanlara vacip kılmadığı işlerin yerine getirilmesi için devletin Müslümanlara vergi koyması helal olmaz. Eğer Beyt-ul Mâl'da mal varsa bu işleri yapar. Eğer mal yoksa bu işleri yapacak mala sahip oluncaya kadar bunları erteler. Kesinlikle bunun için Müslümanlara vergi koyamaz. Çünkü şeriat, bunu Müslümanlara vacip kılmamıştır. Dolayısıyla Müslümanlardan vergi almak helal olmaz. Çünkü bu durumda vergi almak bir zulüm olur ki bu haramdır. Aynı şekilde Allah'ın vacip kılmadığı bir şeyi vacip kılmak olur ki bu da mubahı haram ve haramı mubah kılmak gibidir. Bu ise şeriatta haddi aşmak olur. Bunu inanarak yapan bir kimse kafir, inanmayarak yapan kimse ise asi sayılır. Bundan dolayı şeriatın kitap ve sünnette Müslümanlara vacip kılmadığı işlerde devletin onlara vergi koyması helal olmaz. Bu da zekat amillerinin maaşlarını vermesi, müellefe-i kulûba, azat olmaları için kölelere ve borçlarını ödemeleri için borçlulara mal vermesi, artı ikinci bir yol yapması, yağmur olmasına rağmen baraj yapması, ihtiyaç olmadığı halde ikinci bir hastane yapması ve olmaması halinde zarara yol açmayan ancak olması halinde daha iyi ve mükemmel olacak benzeri şeyleri yapması gibi. İşte tüm bu işleri yapmak için devletin Müslümanlara vergi koyması helal olmaz. Çünkü şeriat, bunları Müslümanlara vacip kılmamıştır. Nitekim fakihler, bu tür işler hakkında Beyt-ul Mâl’ın varlığını ve yokluğunu göz önüne alarak bunları gerçekleştirmenin ona ait olduğunu söylemişlerdir. Dolayısıyla eğer mal varsa onu yerine harcamak bir hak olur. Eğer yoksa bu hak düşmüş olur. Şeriatın hem Beyt-ul Mâl’a hem de Müslümanlara vacip kıldığı işlere gelince; Beyt-ul Mâl'da mal bulunmadığında veya mal kalmadığında bu durumda devlet, şeriatın hem Müslümanlara hem de Beyt-ul Mâl’a vacip kıldığı maslahatlarla kaim olmak için Müslümanlara vergi koyabilir. Çünkü Allah'ın bu işleri Müslümanlara vacip kılması ve imamı da onlara veli yapması nassla sabittir. Dolayısıyla bu malı onlardan tahsil edecek ve bu maslahatlara harcayacak olan imamdır. Bu da fakirler, miskinler ve yolda kalmışlar için gerekli nafakalar gibi olup ne Beyt-ul Mâl’ın zekat gelirlerinde ne de diğer gelirlerinde olmak üzere Beyt-ul Mâl'da onlara harcanacak bir şeyin bulunmaması halindedir. Çünkü fakirleri doyurmak tüm Müslümanlara vaciptir. Sallallahu Aleyhi ve Sellem, şöyle buyurmuştur:

 «وَأَيُّمَا أَهْلُ عَرْصَةٍ أَصْبَحَ فِيهِمْ امْرُؤٌ جَائِعٌ فَقَدْ بَرِئَتْ مِنْهُمْ ذِمَّةُ اللَّهِ تَعَالَى»

 "Aralarında bir kişinin aç olarak sabahladığı herhangi bir hane halkının üzerinden Allahuteala'nın zimmeti/koruması kalkmıştır." [Ahmed, İbn-u Ömer kanalıyla tahric etti ve Ahmed Şakir sahihledi] Ordu, savaş ve savaş hazırlıkları için gerekli olan her şey için gerekli harcamalar da böyledir. Eğer Beyt-ul Mâl'da bunlara yetecek mal yoksa bunların yapılması için Müslümanlara vergi koyulur. Bu da Allahuteala'nın şu kavlinden:

 (( وَجَاهِدُوا بِأَمْوَالِكُمْ وَأَنْفُسِكُمْ فِي سَبِيلِ اللَّه ))

 

"Mallarınız ve canlarınız ile Allah yolunda cihat edin!" [Et-Tevbe 41] Ve şu kavlinden dolayıdır:

 ((وَالْمُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ بِأَمْوَالِهِمْ))

"Malları ve canları ile Allah yolunda cihat edenler." [en-Nisâ 95] Yine Enes'ten Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

 «جَاهِدُوا الْمُشْرِكِينَ بِأَمْوَالِكُمْ وَأَيْدِيكُمْ وَأَلْسِنَتِكُمْ»

 "Mallarınız, elleriniz ve dillerinizle müşriklerle cihat edin." [Ahmed ve en-Nesâi, tahric etti ve en-Nesâi ile el-Hakim sahihledi ve ez- Zehebi muvafakat etti] Alternatifi bulunmayan bir yolu açmak ve zorunlu olan bir hastaneyi inşa etmek gibi yapılmaması halinde Müslümanlara zarar verecek, karşılıksız refiklik ve maslahat yönünden harcama yapmayı gerektirip bir zorunluluk olan ve bulunmaması halinde ümmeti zarara sokacak benzeri her şey de böyledir. Devlet bunları yapmak için Müslümanlara vergi koyabilir. Çünkü zararı ortadan kaldırmak Müslümanlara vaciptir. Aleyhi's Salatu ve's Selam şöyle buyurdu:

 «لا ضَرَرَ وَلا ضِرَارَ»

"Zarar vermek de yoktur. Zarar görmek de yoktur." [Ahmed, İbn-u Abbas'tan ve el-Hakim Ebî Saîd elHudrî'den tahric etti. El-Hakim sahihledi ve ez-Zehebi muvafakat etti] Askerlerin, kâdilerin ve öğretmenlerin rızıkları da böyledir. Bunlar şeriatın, Müslümanlara vacip kıldığı işlerdendir. Zira sarih nassların delalet ettiği üzere eğitim, yargı ve cihat onlara farzdır. Beyt-ul Mâl'a vacip olmakla birlikte şeriatın, Müslümanlara vacip kıldığı bu işleri yerine getirmek için devletin vergi koyması caizdir. Çünkü bunların Müslümanlara farz olduğu hususunda nasslar açıktır. Maddedeki birinci hususun delili işte budur.

 İkinci Hususa Gelince: Bunun delili, Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in şu kavlidir:

«أفضلُ الصَّدَقَةِ مَا كَانَ عَنْ ظَهْرِ غِنًى»

"Sadakanın en hayırlısı zenginin sırtından olandır." [Hakîm İbn-u Hızâm ve Ebî Hurayra kanalıyla muttefekun aleyh] Zenginlik ise insanın ihtiyaçlarını doyurması için kendisine yetecek miktara ihtiyaç duymasıdır. Yine Cabir'den rivayet edildiği üzere Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurdu:

 «أَفْضَلُ الصَّدَقَةِ مَا كَانَ عَنْ ظَهْرِ غِنًى، وَالْيَدُ الْعُلْيَا خَيْرٌ مِنْ الْيَدِ السُّفْلَى، وَابْدَأْ بِمَنْ تَعُولُ»

 "Sadakanın en hayırlısı zenginin sırtından olandır. Veren el, alan elden daha hayırlıdır. Nafakasını vermek zorunda olduklarından başla." [Muttefekun alyeh] Muslim'in Cabir kanalıyla gelen başka bir rivayette ise şöyle geçmiştir:

 «ابْدَأْ بِنَفْسِكَ فَتَصَدَّقْ عَلَيْهَا فَإِنْ فَضَلَ شَيْءٌ فَلأَهْلِكَ»

 "Önce kendinden başla ve onun için tasadduk et. Eğer bir şey kalırsa o da ailen içindir." Böylece nafakasını gidermek zorunda olduğu kimseyi kişinin kendisinden sonraya erteledi. Vergi de bunun gibidir. Çünkü vergi, nafaka ve sadaka gibidir. Ayrıca Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

 وَيَسْأَلُونَكَ مَاذَا يُنْفِقُونَ قُلِ الْعَفْو))َ ))

 "Yine sana ne infak edeceklerini soruyorlar. De ki: İhtiyaçtan fazlasını." [el-Bakara 219] Yani infakında bir çabanın olmadığı fazla olan demektir. Bu da ister zekat isterse nafaka olsun Müslümana vacip olan malın ancak marufa göre kendisine yeterli olanın fazlasından alınacağına delalet etmektedir. Vergi de bunun gibidir. Zira adetan gerekli olan benzeri ihtiyaçlardan fazlası olmadıkça, yani yiyeceği, giyeceği, meskeni, hizmetçisi, hanımları, ihtiyacını gidereceği bineği ve emsallerine göre bunları benzerlerinden artmadıkça Müslümandan tahsil edilmez. Çünkü resulün, [عن ظهر غنى] "Zenginin sırtından" kavlinin manası budur.

 Üçüncü Hususa Gelince: Bunun delili şeriatın, vacip olmayan bir şeyi almayı haram kılması ve yeterli olandan fazlasının Müslümana vacip olmamasıdır. Dolayısıyla ihtiyaçtan fazla vergi almak haramdır. Bundan dolayı Beytul Mâl'a gerekli olan miktarda vergi tahsil edilir ve bundan fazlası alınmaz. Nitekim Ali Ömer'e, Beyt-ul Mâl'da hiçbir şey bırakmaması teklifinde bulunmuş ve şöyle demiştir: "Sende toplanan malı her sene taksim et ve ondan hiçbir şeyi tutma." [İbn-u Sa'd, Vakidi'den tahric etti] Rivayet edildiği üzere: "Ali [Radiyallahu Anh], Beyt-il Mâl boşalıncaya kadar malları taksim eder sonra onu sular sonra da içerisine otururdu." [İbnu Abdulbirr, el-İstizkar'da Enes İbn-u Sîrîn'den tahric etti] Bu, vergi dışındaki gelirler açısından olup halifeler bunu yapıyorlarsa vergi gelirlerinde nasıl olmasın ki! Zira Beyt-ul Mâl'da tahsil edilen vergiden hiçbir şeyin kalmaması evla babındandır. Dolayısıyla Beyt-ul Mâl'da kalacak şekilde gerekli olandan fazla vergi tahsil edilmez. İşte bunların hepsi, maddenin üç hususa ilişkin delilleridir.