Madde 167: Devletin parası, gerek sikkeli gerek sikkesiz olarak altın ve gümüştür. Devletin bu ikisinden başka nakit çıkartması caiz değildir. Devletin, hazinesinde denk miktarda altın ve gümüş karşılığı olması koşuluyla, altın ve gümüş yerine başka bir şey çıkarması caizdir. Dolayısıyla altın ve gümüşten tamamen denk mukabilleri varsa, devletin bakır, bronz, kağıt veya benzerini çıkartıp bunları kendi ismiyle sikkeli nakit yapması caizdir.
İslam, alış-veriş ve icara hükümlerini belirlerken malın mübadelesi veya emeğin ve faydanın mübadelesi için mübadelenin esasına binaen gerçekleşmesinin farz olduğu belirli bir şey belirlememiştir. Bilakis mübadelede karşılıklı rıza olduğu sürece mübadeleyi herhangi bir şeyle gerçekleştirmede insanı serbest bırakmıştır. Mesela bir insanın dikiş öğretmesi karşılığında bir kadınla evlenmesi, fabrikada bir ay çalışma karşılığında bir araba alması ve belirli miktarda şeker karşılığında bir kişinin yanında çalışması caizdir. Böylece şeriat, alış-veriş ve icara ile ilgili delillerin genel olmasından dolayı dilediği şeyle mübadele yapmakta insan oğlunu serbest bırakmıştır:
} وَأَحَلَّ اللَّهُ الْبَيْعَ{
"Allah, alış-verişi helal kıldı." [el-Bakara 275] Yani bir şeyi herhangi bir şeyle demektir. Hadis ise şöyledir:
»أَعْطُوا الأَجِيرَ أَجْرَهُ قَبْلَ أَنْ يَجِفَّ عَرَقُهُ«
"Ücretliye teri kurumadan ücretini verin." [İbn-u Mâce, tahric etti] Yani çalışan bir kimse, ücret her ne olursa olsun işini yaptığında ücreti ödenir demektir. Ayrıca mübadelesi yapılan bu şeyler, birer fiil değildir ki bunlarda aslolan mukayyetlik olup bunların mubah olması bir delili gerektirsin. Bilakis bunlar, birer şeydir. Şeylerde aslolan ise tahrim delili bulunmadıkça mubahlıktır. Bu şeyleri haram kılan bir delil varit olmamıştır. Binaenaleyh gerek satmak gerek almak gerek hibe etmek gerek mübadelede bulunmak yoluyla olsun bunlarla şeri muamelede bulunmak caizdir… Bunlarla mübadelede bulunmayı haram kılan bir nassın bulunması müstesna. Buna göre malın nakit ile aynı şekilde nakdin mal ile mübadelesi mutlak olarak mubahtır. Ancak nakdin nakit ile mübadelesinin özel hükümleri vardır. Dolayısıyla bu hükümlerle mukayyet olmalıdır. Aynı şekilde haklarında haramlılığına dair nassın varit olduğu mal ile emeğin dışında emeğin nakit ve nakdin emekle mübadelesi de mutlak olarak mubahtır. Buna göre nakdin birimi her ne olursa olsun malın belirli bir nakit birimi ve aynı şekilde emeğin belirli bir nakit birimi ile mübadele edilmesi mutlak olarak mubahtır. Zira bu nakit biriminin ister kağıt/banknot nakit gibi hiçbir mukabili olmasın ister doküman kağıt nakit gibi altından nisbi mukabili olsun isterse naibi kağıt nakit gibi altın ve gümüşten tamamen değerine denk mukabili olsun bunların hepsi ile mübadele yapılması sahih olur. Bundan dolayı malın veya emeğin herhangi bir nakit birimi ile mübadelesi sahih olur. Dolayısıyla Müslüman bir kimsenin, herhangi bir nakitle satması, alması, kiralaması ve ücretli olması caizdir.
Ancak devlet, hükmettiği beldeler için belirli bir nakit birimi çıkarmak istediğinde zekat, mübadele, faiz ve benzerleri gibi aslen malla ilgili şeri hükümleri veya diyet, çalınan malın miktarı ve benzerleri gibi mala sahip olan kişi ile ilgili hükümleri uygulamalıdır. Dolayısıyla herhangi belirli bir nakdi çıkarmada serbest değildir. Bilakis belirli bir nakit birimi çıkarmak zorunda olup hiçbir şekilde bunun dışında nakit çıkarması caiz değildir. Zira şeriat, nassın getirdiği belirli cinste belirli bir nakit birimi belirlemiştir. Dikkat edin! O, altın ve gümüştür. Dolayısıyla devlet, bir nakit çıkarmak isterse bu nakdin sadece altın ve gümüş olması ile mukayyettir. Dolayısıyla da şeriat, dilediği herhangi bir türden istediği nakdi çıkarmakta devleti serbest bırakmamıştır. Bilakis belirli nakit birimlerinde bir nakit çıkarmak istediğinde devletin kendisi için çıkaracağı nakit birimlerini belirlemiştir ki bunlar, sadece altın ve gümüştür. Bunun delili şudur ki İslam, altın ve gümüşü değişmez sabit hükümlere bağlamıştır. Mesela diyeti farz kılarken bunun için altından muayyen bir altın miktarı belirlediği gibi hırsızlıkta el kesmeyi vacip kılarken de el kesmeyi gerektirecek miktarı altın olarak belirlemiştir. Nitekim Sallallahu Aleyhi ve Selem, Yemen halkına yazdığı mektupta şöyle buyurmuştur:
»وَأَنَّ فِي النَّفْسِ المُؤْمِنَةِ مِاْئَةٍ مِنَ الإِبِلِ، وَعَلَى أَهْلِ الْوَرَقِ أَلْفُ دِينَارٍ«
"Mümin bir canın (diyeti) yüz devedir. Gümüş sahipleri içinse bin dinardır." [İbn-u Kudame, Amr İbn-u Hazm'ın Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in Yemen halkına yazdığı mektuptan rivayet ettiğine göre el- Mugni'de zikretti] Nesai'nin Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in Yemen halkına yazdığı mektup hakkındaki rivayetinde ise
)أهل الورق(
"Gümüş sahiplerine" ifadesinin yerine
)وعلى أهل الذهب ألف دينار(
"Altın sahiplerine bin dinar" ifadesi geçmiştir. Yine Sallallahu Aleyhi ve Sellem, şöyle buyurmuştur:
»لا تُقْطَعُ يَدُ السَّارِقِ إِلاَّ فِي رُبْعِ دِينَارٍ فَصَاعِدًا«
"Dört ve dört dinardan fazla olmadıkça hırsızın eli kesilmez." [Muslim, Aişe Radiyallahu Anhâ kanalıyla tahric etti] İşte belirli hükümlerin dinar, dirhem ve miskal ile sınırlandırılması, dinarı altın ve dirhemi gümüş ölçüsü ile şeylerin ve emeğin değerinin kıyas edileceği nakit birimi haline getirmektedir. Dolayısıyla bu nakit birimi, hem nakit hem de nakdin esası olmaktadır. Dolayısıyla da şeriatın, şeri hükümleri altın ve gümüşe bağlamasının bu hükümler nakitle ilgili olduğunda bir nass olması, nakdin sadece altın ve gümüş olduğuna dair bir delildir. Ayrıca Allah [Subhânehu ve Te'alâ], nakdin zekatını vacip kılarken bunu sadece altın ve gümüşte vacip kılmış ve bunun nisap miktarını altın ve gümüş olarak belirlemiştir. Dolayısıyla nakdin zekatının altın ve gümüş olarak takdir edilmesi nakdin altın ve gümüş olduğunu belirlemektedir. Yine sadece nakit muameleleri hakkında gelen sarfla (para değiştirmekle) ilgili hükümler, sadece altın ve gümüş hakkında geldiği gibi İslam'daki mevcut mali muamelelerin hepsi de sadece altın ve gümüşe göre gelmiştir. Sarf ise ya paranın aynı para ile yada başka bir para ile olmak üzere paranın para ile satın alınmasıdır. Diğer bir ifade ile nakdin nakit ile satın alınmasıdır. Şeriatın, sarfın -ki sırf nakdî bir muameledir- sadece ve ancak altın ve gümüşle olacağını belirlemesi ise nakdin sadece altın ve gümüş olması gerektiğine dair açık bir delildir. Nitekim Aleyhi's Salatu ve's Selam, şöyle buyurmuştur:
»وَبِيعُوا الذَّهَبَ بِالْفِضَّةِ وَالْفِضَّةَ بِالذَّهَبِ كَيْفَ شِئْتُمْ«
"İstediğiniz şekilde gümüş karşılığında altın ve altın karşılığında gümüş satın." [el-Buhari, Ebi Bekre kanalıyla tahric etti: Muslim, Ubade İbn-u Samit kanalıyla bir benzerini tahric etti] Yine Aleyhi's Salatu ve's Selam, şöyle buyurmuştur:
»الذَّهَبُ بِالْوَرِقِ رِباً إِلاَّ هَاءَ وَهَاءَ«
"Altını gümüş ile değiştirmek peşin olmadıkça ribadır." [Ömer kanalıyla muttefekun aleyh] Bunun da ötesinde Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], nakit olarak altın ve gümüşü belirledi ve sadece bu ikisini mal ile emeğin ölçüsünde müracaat edilecek nakdî ölçü yaptı. Muameleler bu ikisinin esasına göre yapılmaktaydı. Keza okka/kıyye, dirhem, danik, kırat, miskal ve dinarı bu nakit için birer ölçü yaptı. Bunların hepsi, Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in zamanında meşhur ve malum olup insanlar bunlarla muamele yapmaktaydı ve Aleyhi's Salatu ve's Selam'ın da bunu ikrar ettiği sabit olmuştur. Sahih hadislerde sabit olduğu üzere altın ve gümüş, tüm alış-verişlerde ve nikahlarda vaki olmaktaydı. Dolayısıyla resulün nakdi altın ve gümüş yapması, şeriatın bazı şeri hükümleri sadece bu ikisine bağlaması, nakdin zekatının bu ikisine hasredilmesi, sarfın ve mali muamelelerin bu ikisine hasredilmesi; işte tüm bunlar, İslam'da nakdin sadece altın ve gümüş olduğuna dair açık bir delildir.
Ancak şunun anlaşılır olması gerekir ki şeriatın, devletin çıkaracağı nakdi, altın ve gümüş olarak belirlemesi devlet, hükmettiği beldelerde insanlar arasındaki mübadeleleri bu nakitle sınırlandırıyor demek değildir. Bilakis bu şeriatın, nakdi belirli birim olarak belirlediği şeri hükümlerin ancak bu nakde göre olacağı demektir. Mübadelelere gelince; şeriatın getirdiği üzere mubah olarak kalırlar ve devlet tarafından belirli bir birim ile sınırlandırılması helal değildir. Yani devletin mübadeleleri kendi veya başka bir devletin nakdi ile sınırlandırması helal değildir. Çünkü bu sınırlandırma, mubah olan bir şeyi haram kılmak olup bu caiz değildir ve devletin bunu yapması helal olmaz. Ancak devlet, otoritesi altındaki beldelerde başka bir devletin nakdinin mubah olmasının kendi nakdine veya maliyesine veya ekonomisine darbe indirdiğini, yani zarara yol açtığını görürse o zaman,
) الوسيلة إلى الحرام حرام(
"Harama vesile olan şey de haramdır" kaidesi gereği onu yasaklayabilir. Aynı şekilde muayyen bir nakdin de buna yol açtığını görürse,
) كل فرد من أفراد الشيء المباح إذا كان يؤدي إلى ضرر يحرم ذلك الفرد ويبقى الشيء مباحاً(
"Mubah olan bir şeyin kollarından bir kol bir zarara götürürse sadece bu kol haram kılınır ve o şey mubah olarak kalır" kaidesi gereği bu nakdi yasaklayabilir. Aynı şekilde bu, devletin nakdinin ülke dışına çıkarılması ve ülke içerisinde yabancı para ile muamele edilmesi için geçerli olduğu gibi yabancı nakdin ülkeye sokulması ve ülke dışına çıkarılması için de geçerlidir.