Yazdır
Kategori: Eğitim Siyaseti

Hilafet Devleti, Anayasa, Madde 177: Öğretim müfredatı tektir. Devletin müfredatından başka bir müfredata izin verilmez. Devletin müfredatına bağlı kaldıkları, öğretim planının esası üzerine kurulu oldukları, bünyelerinde öğretim siyasetini ve gayesini gerçekleştirdikleri, bünyelerindeki öğretimi -ister öğrenci isterse öğretmen olsunlar- kız-erkek karışık olarak yapmadıkları ve herhangi bir taifeye veya dine veya mezhebe veya ırka veya renge has olmadıkları sürece özel okulların açılması engellenmez.

Tebaayı tek bir öğretim müfredatına zorlamak mubah bir husustur. Çünkü bu, imama insanları belirli bir üsluba zorlama hakkının verildiği mubahlardandır. Nitekim Osman İbn-u Affan bunu yapmıştır. Zira Mushafları çoğaltmış ve dört bir tarafa göndermiştir. Zira tüm ilimler caizdir ve tüm öğretim yöntemleri mubahtır. Çünkü bunların hepsi bilgidendir. Ancak öğrenilen veya öğrenimin belirli bir program altında gereğince verildiği bu bilgilerin düzenlenmesi ise devletin dairelerinin düzenlenmesi üslubu gibi öğretimi düzenlemeye yönelik bir üsluptur. Dolayısıyla imamın öğretim için belirli bir üslubu benimsemeye ve insanları buna zorlamaya hakkı vardır. Çünkü bu, işlerin güdülmesi kapsamına giren işlerdendir. Dolayısıyla bu hususta ona itaat etmek vaciptir.

 Devletin, kendi müfredatı dışında bir müfredata göre işleyen öğretimi yasaklamasına gelince; bunun delili imama, bu hususta kendi görüşüne ve içtihadına göre tasarrufta bulunma hakkı verilmesidir ki bunu yerine getirmek için belirli bir üslubu seçmesi caizdir. Seçmesi halinde ona itaat etmek farzdır ve muhalefet etmek haramdır. Zira Kuran-ı Kerim'de Allahuteala'nın şu kavlinde:

}أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَأُولِي الْأَمْرِ مِنْكُمْ{

"Allah'a, resule ve sizden olan ulul-emre itaat ediniz." [en-Nisâ 59] Ve SallaAllahu Aleyhi ve Sellem'in şu kavlinde:

»وَمَنْ يُطِعْ الأَمِيرَ فَقَدْ أَطَاعَنِي«

"Emire itaat eden bana itaat etmiş olur." [Ebî Hurayra'nın hadisinden muttefekun aleyh] Ve şu kavlinde imama itaat edilmesi geçmiştir:

»اسْمَعُوا وَأَطِيعُوا وَإِنْ اسْتُعْمِلَ عَلَيْكُمْ عَبْدٌ حَبَشِيٌّ كَأَنَّ رَأْسَهُ زَبِيبَةٌ«

"Üzerinize, kafası siyah üzüm tanesi gibi Habeşli bir köle dahi görevlendirilse işitin ve itaat edin." [el-Buhari, Enes'ten tahric etti] Bu, ancak ona kendi görüşüne ve içtihadına göre tasarrufta bulunma hakkının verildiği hususlarda itaat edilmesidir ve bu durumda ona itaat etmek, ulul-emre itaat etmektir. Fakat mendub, mubah, vacip ve haram gibi şeri hükümleri emrettiğinde imama itaat etmek ona itaat etmek değil Allah'a itaat etmektir. Bunun delili ise masiyetle emrettiğinde ona itaat edilmemesidir: Nafi, Abdullah [Radiyallahu Anh]'den Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

»السَّمْعُ وَالطَّاعَةُ عَلَى الْمَرْءِ الْمُسْلِمِ فِيمَا أَحَبَّ وَكَرِهَ مَا لَمْ يُؤْمَرْ بِمَعْصِيَةٍ، فَإِذَا أُمِرَ بِمَعْصِيَةٍ فَلاَ سَمْعَ وَلاَ طَاعَةَ«

"Müslüman olan kişiye düşen, masiyetle emrolunmadığı müddetçe sevdiği ve kerih gördüğü şeyde işitip itaat etmektir. Ancak masiyetle emrolunursa işitmek de itaat etmek de yoktur." [el-Buhari, tahric etti] Yine Ahmed, sahih bir isnatla Umrân İbn-u Husayn'dan şu hadisi tahric etmiştir:

»لا طَاعَةَ لِمَخْلُوقٍ فِي مَعْصِيَةِ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى«

"Allah [Tebareke ve Te'alâ]'ya isyanda mahluka itaat yoktur." Dolayısıyla imamın işlerin güdülmesinde itaat edilme hakkına sahip olması kendi görüşüne ve içtihadına bırakılan hususlardadır ve bununla mamur olanlar bu hususlarda ona itaat etmelidirler. Dolayısıyla da belirli bir program belirleyip bunu emretmesi ve buna muhalif olanı yasaklaması gibi mubah olan işleri muayyen bir şekilde güttüğünde ona itaat etmek vacip olur.

 Öğretim müfredatının tek olması açısından böyledir. Özel okulların mubah olması açısından olana gelince; Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], insanlara İslam'ı öğretmeleri için öğretmenler gönderir ve Müslümanların birbirlerine öğretmesine izin verirdi. Bu da her insanın ücretli veya ücretsiz istediği kimseden öğrenmeye hakkı olduğuna delalet etmektedir. Keza okul açmaya da hakkı vardır ama tebaanın diğer fertleri gibi devletin müfredatına, yani halifenin emrettiği müfredata bağlı kalmalıdır. Bu da emrettiği hususlarda imama itaat edilmesine dair yukarıda geçen delilden dolayıdır.

 Madem ki özel okullar İslam Devleti'nin müfredatına göre olmalıdır o halde zimmet ehli, çocuklarına kendi dinlerini nasıl öğretecekler denilirse bunun cevabı şöyledir: Evlerinde ve ibadet yerlerinde, yani okul gibi genel hayatın dışında kendi dinlerini ve ibadetlerini öğrenmeleri engellenmez. Bu hususta devletin öğretim siyaseti takip edilir. Nitekim Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] ve raşidi halifeler döneminde zimmet ehli ibadetlerini, kiliselerinde ve sinagoglarında öğreniyorlardı. El-Buhari, Ebî Hurayra [Radiyallahu Anh]'den şöyle dediğini tahric etmiştir:

»بَيْنَمَا نَحْنُ فِي الْمَسْجِدِ إِذْ خَرَجَ عَلَيْنَا رَسُولُ اللَّهِصلى الله عليه وآله وسلمفَقَالَ: انْطَلِقُوا إِلَى يَهُودَ، فَخَرَجْنَا مَعَهُ حَتَّى جِئْنَا بَيْتَ الْمِدْرَاسِ، فَقَامَ النَّبِيُّصلى الله عليه وآله وسلمفَنَادَاهُمْ: يَا مَعْشَرَ يَهُودَ، أَسْلِمُوا تَسْلَمُوا«

"Biz mescitteyken Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] çıkageldi ve şöyle buyurdu: "Haydin Yahudilere gidelim." Birlikte çıktık ve Beyt-il Midrâs'a geldik. Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] ayağa kalkarak onlara şöyle seslendi: "Ey Yahudi topluluğu! Müslüman olunuz Müslüman yapınız…" Midrâs: İçerisinde Tevrat okudukları ibadet mekanlarıdır. Aynı şekilde orada toplanıyorlar ve bayramlarında dua ediyorlar. Kamus-ul Muhit'te ise şöyle geçmiştir: "Midrâs: İçerisinde Kuran'ın okunduğu mekandır ve Yahudilerin Midrâsı da böyledir." Yani Yahudilerin içerisinde Tevrat'ı okudukları mekandır. Lisan-ul Arap'ta ise şöyle geçmiştir: "…Zamme ile Fuhr-ul Yehud, bayramlarında toplanıp içerisinde dua ettikleri ibadethaneleridir." Yani Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in döneminde kendi kiliselerinde ve sinagoglarında dinlerini öğrenmeleri engellenmezdi. Bu durum raşidi halifeler döneminde de devam etti. Nitekim Abdurrezzak, Musannaf'ında Ali İbn-u Ebî Talip'ten şunu tahric etmiştir: "Ali, örtüye bürünmüş bir topluluk görünce dedi ki: "Onlar, Fuhurlarından çıkan Yahudiler gibiydiler." Abdurrezzak'a onların Fuhurları nedir dediğimizde şöyle dedi: "Onların kiliseleridir." Yani Ali [Radiyallahu Anh], "örtüye bürünmüş" olarak dua eden bu kişileri, ibadetlerini eda ettikten sonra sinagoglarından çıkan Yahudiler olarak tanımlamıştır… Yani zimmet ehli, kendi dinleri ile ayinlerini kiliselerinde, sinagoglarında veya bu yerlerin müştemilatlarında öğreniyorlardı ve bugünkü anlamda özel okulları yoktu demektir.

 Devlet okullarında yasak olduğu gibi özel okullarda da kız-erkek karışımının yasak olmasının delili ise şudur:

 • El-Buhari, Ebî Saîd el-Hudrî'den şu hadisi rivayet etmiştir: "Kadınlar, Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e şöyle dediler:

»قَالَتْ النِّسَاءُ لِلنَّبِيِّصلى الله عليه وآله وسلم: غَلَبَنَا عَلَيْكَ الرِّجَالُ فَاجْعَلْ لَنَا يَوْمًا مِنْ نَفْسِكَ، فَوَعَدَهُنَّ يَوْمًا لَقِيَهُنَّ فِيهِ، فَوَعَظَهُنَّ وَأَمَرَهُنَّ، فَكَانَ فِيمَا قَالَ لَهُنَّ: مَا مِنْكُنَّ امْرَأَةٌ تُقَدِّمُ ثَلاثَةً مِنْ وَلَدِهَا إِلا كَانَ لَهَا حِجَابًا مِنْ النَّارِ، فَقَالَتْ امْرَأَةٌ: وَاثْنَتَيْنِ؟ فَقَالَ: وَاثْنَتَيْنِ«

Erkekler, sana karşı bize galip geldiler. O halde bize de bir gün ayır." Bunun üzerine onlara buluşmak için bir gün verdi. O günde onlara vaaz-u nasihatte ve bazı emirlerde bulundu. Onlara söyledikleri arasında şu da vardı: "Sizden kim, kendinden önce üç çocuğunu gönderirse onlar mutlaka kendisine ateşe karşı bir perde olur." Bir kadın dedi ki: "Ya iki olursa?" Buyurdu ki: "İki de olur." Yani kadınların öğretimi, erkeklerin öğretiminden ayrı olup karışık değildi. Hatta salahı bile ayrı saflarda eda ediyorlardı. Mescitten hep birlikte karışık olarak çıkmıyorlar bilakis Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] ve salah kılan ashabı, kadınlar çıkıncıya kadar bekliyorlar sonra çıkıyorlardı

• el-Buhari, Ümmü Seleme'den şu hadisi tahric etmiştir:

»أَنَّ النَّبِيَّ صلى الله عليه وآله وسلم كَانَ إِذَا سَلَّمَ يَمْكُثُ فِي مَكَانِهِ يَسِيراً، قَالَ ابْنُ شِهَابٍ: فَنُرَى، وَاللهُ أَعْلَمُ، لِكَيْ يَنْفُذَ مَنْ يَنْصَرِفُ مِنْ النِّسَاءِ«

"Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], selam verince yerinde bir miktar kalırdı." İbn-u Şihâb, şöyle dedi: "Allah daha iyisini bilir ya bize göre bunu yapması kadınların çıkmasını sağlamak içindi." Başka bir rivayetinde ise şöyle demiştir:

»كَانَ يُسَلِّمُ، فَيَنْصَرِفُ النِّسَاءُ فَيَدْخُلْنَ بُيُوتَهُنَّ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَنْصَرِفَ رَسُولُ اللَّهِصلى الله عليه وآله وسلم«

"Selam verir sonra kadınlar ayrılır ve Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] ayrılmadan evlerine girerlerdi."

 Hakeza öğretim, karışık olmamalıdır.

- Özel okulların herhangi bir taifeye veya dine veya mezhebe veya ırka veya renge has olmamasına gelince; çünkü okulların bu esasa göre inşa edilmesi, devletin birliğinin etkilenmesine ve ayrılıkçı eğilimlerin yoğunlaşmasına yol açar. Hele ki okullar öğrencilerin akliyetlerini ve nefsiyetlerini oluşturmada önemli bir rol oynuyorken. Nitekim bu tür okullar, Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde devletin cismini yıkan birer unsur olmuştur. Bunun içindir ki zarara yol açması ve harama götürmesinden dolayı bu okullar yasaklanır. Yani bunun delili, zarar kaidesi ve harama vesile olan şey de haramdır kaidesidir.

 Ayrıca Kuran-ı Kerim'de ve Nebevi sünnette insanları birbirlerini tanımaya, ırkçılığı kaldırıp atmaya, ırk veya renk sebebiyle "ayrımcılık" yapmamaya çağrı varit olmuştur. Allah Subhânehu, şöyle buyurmuştur:

}يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَأُنْثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ{

"Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizi tanıyasınız diye sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok ittikâ edeninizdir. Şüphesiz Allah Alîm ve Habîrdir." [Hucurât 13] Salavatullahi ve Selâmehu Aleyh, Muslim'in Ebî Hurayra kanalıyla tahric ettiği hadiste şöyle buyurmuştur:

»مَنْ خَرَجَ مِنْ الطَّاعَةِ وَفَارَقَ الْجَمَاعَةَ فَمَاتَ مَاتَ مِيتَةً جَاهِلِيَّةً، وَمَنْ قَاتَلَ تَحْتَ رَايَةٍ عِمِّيَّةٍ يَغْضَبُ لِعَصَبَةٍ أَوْ يَدْعُو إِلَى عَصَبَةٍ أَوْ يَنْصُرُ عَصَبَةً فَقُتِلَ فَقِتْلَةٌ جَاهِلِيَّةٌ«

"Her kim itaatten çıkar, cemaati parçalar ve ölürse cahiliyye ölümü ile ölmüş olur. Her kim asabiyetçiliğe davet eden veya asabiyetçiliğe yardım eden körü körüne çekilmiş bir bayrak altında öldürülürse bu bir cahiliyye ölümüdür." Yine Ahmed, ez-Zeyn'in sahihlediği isnat ile Ebî Nadra'dan şöyle dediğini tahric etmiştir: Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in Teşrik günlerinin ortasında irat ettiği hutbesini işiten bir kimse şöyle buyurduğunu tahdis etmiştir:

أيها الناس، ألا إن ربكم واحد، وإن أباكم واحد، ألا لا فضل لعربي على أعجمي ولا لعجمي على عربي، ولا لأحمر على أسود ولا أسود على أحمر، إلا بالتقوى، أبلغت؟ قالوا: بلَّغ رسول الله صلى الله عليه وآله وسلم

"Ey insanlar! Dikkat edin! Rabbiniz tektir. Babanız tektir. Dikkat edin! Takva dışında ne bir Arap’ın aceme ne bir acemin Arap’a ne bir kırmızının siyaha ne bir siyahın kırmızıya üstünlüğü vardır. Tebliğ ettim mi?" Dediler ki: "Tebliğ ettin ey Allah'ın resulü."

  İşte bunların hepsi, bu maddenin delilleridir.