Yazdır
Kategori: Dışişleri Siyaseti

Hilafet Devleti, Anayasa, Madde 184: Dış siyasette siyasi manevralar zaruridir. Siyasi manevralardaki kuvvet ise amellerin ilanında ve hedeflerin gizlenmesinde saklıdır.

Allahuteala, insanların sorunlarını çözmek için alış-veriş, icara, şirket ve benzeri birtakım hükümler getirmiştir. Bu çözümlerin insanlar arasında uygulanması için alış-verişte aldatanı tazir ve hırsızlık yapanın elini keserek had cezası ile cezalandırmak gibi başka hükümler getirmiştir. Aynı şekilde İslam Devleti ile kafir devletler arasında çıkacak sorunları çözmek için de muahid ve mustemin hükümleri, dâr-ul harp hükümleri ve davetin dikkat çekici bir şekilde onlara tebliğ edilmesi hükümleri ve benzeri hükümler getirmiştir. Bu hükümlerin uygulanması için müsteminin kanının ve malının Müslümanın kanının ve malının korunduğu gibi korunması, davet kendilerine dikkat çekici bir şekilde tebliğ edilmeden kafirlerle savaşılmasının haram olması ve benzeri başka hükümler getirmiştir. Dolayısıyla İslam'da metot, şeri hükümleridir. Bunun içindir ki nusrete hıyanetle ve fethe ahdi bozmakla ulaşılmaz. Gayeyi şeriatın getirmiş olması gerektiği gibi bu gayeye ulaştıracak şeyi de şeriatın caiz kılmış olması gerekir. Çünkü hem gaye hem de vasıta kulun bir fiilidir. Bu fiili mubah veya yasak kılacak şey ise şeri delil olup ne fiilin doğuracağı sonuçlardır ne de fiilin hedeflediği gayedir. Çünkü Allah, şöyle buyurmaktadır:

}وَأَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ{

"Aralarında Allah’ın indirdikleri ile hükmet!" [el- Mâide 49] Yani amellerin sonuçları veya bu amellerin ulaştıracağı şeylerle değil Allah'ın indirdikleri ile hükmet demektir. Dolayısıyla vasıtanın hükmü gayenin hükmü gibi olmaktadır ki o da şeri delildir. Yani gayenin mubah veya haram olduğunu belirleyecek olanın şeri delil olması, gayenin vasıtayı meşru kılmayacağına dair bir delildir. Yani gayeyi haram kılan şeri bir delil gelmişse vasıtayı mubah kılamaz demektir. Bunun içindir ki gayesi mubah veya vacip veya mendub veya gayesinde fayda veya hayır veya nusret var diye vasıta mubah kılınamaz. Bilakis şeriat, vasıtayı mubah kılmışsa mubah, haram kılmışsa haram olur. Yani vasıtanın şeri hükümlere göre seyrettirilmesi vaciptir. Çünkü Müslümanın her bir fiili, şeriata göre seyrettirilmeli ve şeri hükme göre olmalıdır. Çünkü şeri hükmün tarifi:

]خطاب الشارع المتعلق بأفعال العباد[

"Şâri'nin kulların fiillerine ilişkin hitabıdır." Dolayısıyla Müslümanın tüm fiilleri, şeri hükme göre olmalıdır. Bundan dolayı Müslümanlar, gaye vasıtayı meşru kılar kaidesine karşı çıkmalı ve inkar etmelidirler. İslam'da delillerden gayeye ulaştıran vesileye gayenin hükmünü veren birtakım kaidelerin istinbat edildiği doğrudur. Şu kaide:

]الوسيلة إلى الحرام حرام[

"Harama vesile olan şey de haramdır." Şu kaide:

 ]الشيءالمباحإذاآانفردمنأفراده یؤديإلىضرریمنعذلكالفردویبقىذلكالشيءمباحاً[

"Mubah olan bir şeyin kollarından bir kol bir zarara götürürse sadece bu kol haram kılınır ve o şey mubah olarak kalır." Ve şu kaide gibi:

 ]مالایتمالواجبإلابهفهوواجب[

"Kendisi olmadıkça vacibin tamamlanmayacağı husus da vaciptir." Ancak bu, vesilenin mubah veya farz olması halinde böyledir. Fakat vesile haram olursa farz veya mubah dahi olsa gaye onu helal kılamaz. Bilakis haram olarak kalır. Bundan dolayı gaye, vasıtayı meşru kılmaz. Yani vacip veya mubah olan bir gaye, haram olan vasıtayı mubah kılmaz. İşte bu madde buna göre kondu ve bu da onun delilidir.