Hilafet Devleti, Anayasa,

Madde 112: Kadında asıl olan anne ve ev hanımı olmasıdır ve o, korunması gereken bir namustur.

Bu madde birçok delilden istinbat edilmiştir. Bunlar şunlardır: Birincisi evliliğe teşvikin delili ve çocuğun bakımına kadının daha layık olduğunun delilidir. İkincisi kocasının izni olmadan kadının evinden dışarı çıkmasının yasak olmasının delili ve karının kocasına hizmet etmesinin vacibiyetinin delilidir. Üçüncüsü kadının avret olduğunun delili, kadının özel hayatı olmasının delili, halvetin yasak olmasının delili, kadının mahremsiz olarak sefere çıkmasının yasaklanmasının delili ve teberrücün haram olmasının delilidir.

 Birinci delil; Enes’ten Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’in evliliği emrettiği, bekarlıktan şiddetle nehyettiği ve şöyle buyurduğu rivayet edildi:

»تَزَوَّجُوا الْوَدُودَ الْوَلُودَ، إِنِّي مُكَاثِرٌ بِكُمُ الأَنْبِيَاءَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ«

“Sevecen doğurgan kadınlarla evleniniz. Zira ben kıyamet gününde enbiyaya karşı çokluğunuzla övüneceğim.” [Ahmed, hasen isnad ile rivayet etti] Ma’kıl İbn-u Yesâr’dan şöyle dediği rivayet edildi:

»جَاءَ رَجُلٌ إِلَى النَّبِيِّ  فَقَالَ: إِنِّي أَصَـبْتُ امْرَأَةً ذَاتَ حَسَبٍ وَجَمَالٍ وَإِنَّهَا لاَ تَلِدُ أَفَأَتَزَوَّجُهَا؟قَالَ: لاَ، ثُمَّ أَتَاهُ الثَّانِيَةَ فَنَهَاهُ، ثُمَّ أَتَاهُ الثَّالِثَةَ فَقَالَ: تَزَوَّجُوا الْوَدُودَ الْوَلُودَ فَإِنِّي مُكَاثِرٌ بِكُمُ الأُمَمَ«

“Bir adam Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’e geldi ve şöyle dedi: “Ben, soylu ve güzel bir kadın buldum. Fakat o, doğurgan değil. Onunla evleneyim mi?” Dedi ki: “Hayır.” Sonra ikinci kez ona gelince onu nehyetti. Sonra üçüncü kez ona gelince dedi ki: “Sevecen ve doğurgan kadınlarla evleniniz. Zira ben sizin çokluğunuzla övüneceğim.” [Ebu Davud, İbn-u Hıbban ve el-Hakim -sahihleyip- -rivayet etti] Dolayısıyla bu hadisler, evliliğin hikmetinin ve evlilikten elde edilmesi amaçlanan neticenin çocuk doğurmak olduğuna delalet etmektedir. Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], nişanlısının doğurgan olmadığını bildiği kadınla evlenilmesinden nehyetmiştir. Bu ise kesinlik ifade eden bir karinenin olmamasından dolayı kesin olmayan bir nehiydir. Ayrıca kadının hamile kalmaması için azil yapmanın cevazı hakkında varit olan deliller de vardır. Bu delillerden biri de Müslim’in, Sahih’inde Cabir [RadiyAllahu Anh] kanalıyla tahric ettiği şu hadistir:

»كُنَّا نَعْزِلُ عَلَى عَهْدِ رَسُولِ اللَّهِ  فَبَلَغَ ذَلِكَ نَبِيَّ اللَّهِ  فَلَمْ يَنْهَنَا«

“Biz, Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] zamanında azil yapıyorduk. Bu Allah’ın Nebisi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’e ulaşınca bizi bundan nehyetmedi.”

Dolayısıyla erkeğin doğurgan olmayan bir kadınla evlenmesi caizdir. Ancak doğurgan olan bir kadınla evlenilmesi daha efdal ve yukarıdaki iki hadis uyarınca menduptur. Yani kadında aslolan önce anne sonra eş olması ve şeriatın kendisine mübah ve mendup kıldığı şeylerle iştigal etmesidir. Yine Abdullah İbn-u Amr İbn-u Âs’tan şöyle dediği rivayet edilmiştir:

»أَنَّ امْرَأَةً قَالَتْ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، إِنَّ ابْنِي هَذَا كَانَ بَطْنِي لَهُ وِعَاءً، وَثَدْيِي لَهُ سِقَاءً، وَحِجْرِي لَهُ حِوَاءً، وَإِنَّ أَبَاهُ طَلَّقَنِي وَأَرَادَ أَنْ يَنْـتَزِعَهُ مِنِّي، فَقَالَ لَهَا رَسُولُ اللَّهِ:   أَنْتِ أَحَقُّ بِهِ مَا لَمْ تَنْكِحِي«

“Bir kadın dedi ki: “Yâ Resulullah! Benim şu oğlum için karnım bir kap, göğsüm bir sulama, kucağım bir kuşatma yeriydi. Babası, beni boşadı ve onu benden çekip almak istedi.” Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] şöyle dedi: “Sen, evlenmediğin sürece ona daha layıksın.” [Ebu Davud ile el-Hakim rivayet etti ve ez-Zehebi sahihleyip muvafakat etti] Böylece hadis çocuğun kadın üzerindeki safhalarını saymıştır. Bu da onun anneliğinin önemine delalet etmekte olup çocuğun kefaletinin kadına verilmesine hükmetmiştir. Dolayısıyla bu iki delil, kadında aslolanın onun anne olmasına delalet etmektedir. Buna ilaveten hamilelik, doğum ve emzirme ile alakalı hükümler de gelmiştir.

 İkinci delil gelince; Enes’ten şöyle dediği rivayet edildi: “Bir adam sefere çıktı ve karısının evden dışarı çıkmasını yasakladı. Derken kadının babası hasta oldu. Bunun üzerine babasını ziyaret etmek için Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’den izin isteyince kadına dedi ki:

»اتَّقِي اللَّهَ وَلاَ تُخَالِفِي زَوْجَكِ«

Allah’tan ittika et ve kocana muhalefet etme.” [İbn-u Kudame, el-Muğni’de zikretti] Ebî Hurayra’dan Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’in şöyle buyurduğu rivayet edildi:

»لاَ يَحِلُّ لِلْمَرْأَةِ أَنْ تَصُومَ وَزَوْجُهَا شَاهِدٌ إِلاَّ بِإِذْنِهِ«

“Kocası gördüğü halde izni olmaksızın kadının (nafile) oruç tutması helal değildir.” [Muttefekun Aleyh] İbn-u Abbas’tan Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’in şöyle buyurduğu rivayet edildi:

»وَمِنْ حَقِّ الزَّوْجِ عَلَى زَوْجَتِهِ أَنْ لاَ تَصُومَ تَطَوُّعاً إِلاَّ بِإِذْنِهِ«

“Kocasının izni olmadan bir kadının tatavvu (nafile) orucu tutmaması kocasının onun üzerindeki bir hakkıdır.” [Taberani tahric etti] Oysa şeriat, babası hasta olduğunda kadının onu ziyaret edebileceğini ve Allah için tatavvu (nafile) orucu tutabileceğini belirlemiştir. Ancak bunu ona kocanın hakkı olmadığı yerlerde vermiştir ki bu da kadında aslolanın ev hanımı olduğuna delalet etmektedir.

 Yine Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’den şöyle rivayet edildi:

»قَضَى عَلَى ابْـنَتِهِ فَاطِمَةَ بِخِدْمَةِ البَـيْتِ. وَعَلَى عَلِيٍّ مَا كَانَ خَارِجَ البَـيْتِ«

“O, kızı Fatıma’nın eve hizmet etmesine ve Ali’nin evin dışına bakmasına hükmetmiştir.” Bu hadisi İbn-u Ebî Şeybe, Damra İbn-u Habîb’ten tahric etti. Hadisin senedinde Ebâ Bekir İbn-u Meryem el-Gasânî olmasına rağmen bu hadisin manası Ahmed’in Musned’inde hasen isnat ile Ali [RadiyAllahu Anh]’den tahric ettiği hadisten anlaşılmaktadır. Nitekim o hadiste şöyle geçmiştir:

... »فَقَالَ عَلِيٌّ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ يَا رَسُولَ اللَّهِ وَاللَّهِ لَقَدْ سَنَوْتُ حَتَّى اشْتَكَيْتُ صَدْرِي وَقَالَتْ فَاطِمَةُ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهَا قَدْ طَحَنْتُ حَتَّى مَجَلَتْ يَدَايَ وَقَدْ جَاءَكَ اللَّهُ بِسَبْيٍ وَسَعَةٍ فَأَخْدِمْنَا... ثُمَّ قَالَ أَلا أُخْبِرُكُمَا بِخَيْرٍ مِمَّا سَأَلْتُمَانِي قَالَا بَلَى فَقَالَ كَلِمَاتٌ عَلَّمَنِيهِنَّ جِبْرِيلُ عَلَيْهِ السَّلَام فَقَالَ تُسَبِّحَانِ فِي دُبُرِ كُلِّ صَلَاةٍ عَشْرًا وَتَحْمَدَانِ عَشْرًا وَتُكَبِّرَانِ عَشْرًا وَإِذَا أَوَيْتُمَا إِلَى فِرَاشِكُمَا فَسَبِّحَا ثَلَاثًا وَثَلَاثِينَ وَاحْمَدَا ثَلَاثًا وَثَلَاثِينَ وَكَبِّرَا أَرْبَعًا وَثَلَاثِينَ قَالَ فَوَاللَّهِ مَا تَرَكْتُهُنَّ مُنْذُ عَلَّمَنِيهِنَّ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ فَقَالَ لَهُ ابْنُ الْكَوَّاءِ وَلَا لَيْلَةَ صِفِّينَ فَقَالَ قَاتَلَكُمْ اللَّهُ يَا أَهْلَ الْعِرَاقِ نَعَمْ وَلَا لَيْلَةَ صِفِّينَ«

“…Ali [RadiyAllahu Anh] dedi ki: “Yâ Resulullah! Su taşımaktan bağrıma ağrılar saplandı.” Fatıma [RadiyAllah Anhâ] dedi ki: “Buğday öğütmekten ellerim su topladı. Allah sana bolca esir verdi. Bize bir hizmetçi verseniz…” Sonra Resulullah dedi ki: “Size benden istediğiniz şeyden daha hayırlı bir şeyi haber vereyim mi?” Dediler ki: “Evet.” O da dedi ki: “Cibril Aleyhi’s Selam bana şu kelimeleri (duayı) öğretti.” Ve dedi ki: “Her salâhın arkasından on defa Suphanallah, on defa Elhamdülillah ve on defa Allahuekber demenizdir. Yatağınıza girdiğinizde otuz üç defa Suphanallah, otuz üç defa Elhamdülillah, otuz dört defa Allahuekber demenizdir.” (Ali) dedi ki: “Vallahi, Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’in öğretmesinden bu yana bunları (söylemeyi) hiç bırakmadım.” İbn-ul Kevvâ kendisine: Sıffîn gecesinde bile mi? deyince (Ali) dedi ki: Allah sizi kahretsin ey Irak halkı! Evet Sıffin gecesinde de.”

“Senevtu’l arz”, toprağı suladım demektir. Kova kuyudan çekildiğinde denilir. Hadiste geçen

“Mecelet yedâhu” ifadesinin manası ise işin ağırlığından dolayı elinin nasırlaşması, sertleşmesi ve ellerinde su toplanmasıdır.

 Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], bu hadiste hem Ali’nin evin dışından su taşımasına hem de Fatıma’nın evin içinde buğday öğütmesine karşı çıkmamıştır. Bilakis o ikisine hayatın zorluğunu kolaylaştıracak ve ahrette daha hayırlı ve kalıcı olacak bazı kelimeleri göstermiştir.

 Hadis, kadının evinde hizmet etmesinin ve erkeğin evin dışında çalışmasının vacip olduğuna da delalet etmektedir. Çünkü hizmetçi talep edilmesi kadının evde ve erkeğin evin dışında çalışmanın ağır olduğuna dair bir delildir. Şayet bu işler o ikisine vacip olmasaydı hizmet etmenin ağır olmasının bir anlamı olmazdı. Dolayısıyla vacibiyet olmasaydı o zamanda ne ağırlık ne de meşakkat olurdu.

 Bu, Ahmed’in hadisinin İbn-u Ebî Şeybe’nin hadisini teyit ettiğinin anlaşılması bakımındandır.

 Aynı şekilde bu hadisi Ebu Hanife almış ve hadisi tahric eden Ebu Bekir İbn-u Ebî Şeybe ve -bu hadisi almamasına rağmen el-Muğni’nin sahibinin zikrettiği üzere hadisi bir çok kanalla rivayet eden- Ebu İshak el-Cûzacânî de dahil birçok fakih onunla amel etmiştir.

 Aynı şekilde İbn-u Habîb el-Maliki, bu hadisi el- Vâdıha’da aldı ve onunla amel etti. Nitekim İbn-u Hacer, Feth-ul Bâri’de şöyle dedi: “İbn-u Habîb Esbag ve İbn-u el- Mecişûn’dan, onlar da Melik’ten şunu rivayet ettiler: Koca zor (hizmetçi tutamayacak) durumda olduğu zaman karı şan şeref sahibi olsa dahi kadın eve hizmet etmekle zorunludur. Bu nedenle Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], görünmeyen hizmeti Fatıma’ya ve görünen hizmeti Ali’ye yüklemiştir.”

 Binaenaleyh biz, İbn-u Ebî Şeybe’nin mezkur,

»قَضَى عَلَى ابْـنَتِهِ فَاطِمَةَ بِخِدْمَةِ البَـيْتِ. وَعَلَى عَلِيٍّ مَا كَانَ خَارِجَ البَـيْتِ«

“O, kızı Fatıma’nın eve hizmet etmesine ve Ali’nin evin dışına bakmasına hükmetmiştir.” hadisini alıyoruz. Ayrıca Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], hanımlarına kendisine hizmet etmelerini emrederdi. Nitekim Müslim, müminlerin annesi Aişe [RadiyAllahu Anhâ]’den Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’in şöyle dediğini tahric etti:

»يَا عَائِشَةُ هَلُمِّي الْمُدْيَةَ، ثُمَّ قَالَ اشْحَذِيهَا بِحَجَرٍ فَفَعَلَتْ«

“Yâ Aişe! Hadi bıçağı getir.” Sonra da: “Bıçağı taşla bileyip keskinleştir” buyurdu.” Ahmed, sahih isnat ile Yaîşe İbn-u Tahfa İbn-u Kays el- Gıffârî’nin şöyle dediğini tahric etti: Babam Eshâb-ı Suffa’dandı… Devamla şöyle dedi:

»فَانْطَلَقْنَا مَعَهُ إِلَى بَيْتِ عَائِشَةَ، فَقَالَ: يَا عَائِشَةُ، أَطْعِمِينَا ... ثُمَّ قَالَ: يَا عَائِشَةُ، اسْـقِينَا«

“Allah’ın Resulü ile birlikte Aişe’nin evine gittik ve dedi ki: Yâ Aişe! Bize yemek getir… Sonra dedi ki: Yâ Aişe! Bize su getir.” Dolayısıyla kocaya hizmet etmek, alış-veriş gibi şeriatın kadına yapmasını mübah kıldığı veya tatavvu (nafile) salâhı gibi mendup kıldığı herhangi bir amelle çakıştığında kadının kocasına hizmet etmesi daha racihtir. Dolayısıyla da kadın mübah ve mendup olan işleri terk edip kocasına hizmet etmelidir. İşte bu iki delil, kadında aslolanın evin hanımı olduğuna delalet etmektedir.

 Üçüncü delile gelince; Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurdu:

»إِنَّ الْجَارِيَةَ إِذَا حَاضَتْ لَمْ يَصْلُحْ أَنْ يُرَى مِنْهَا إِلاَّ وَجْهُهَا وَيَدَاهَا إِلَى المِفْصَلِ«

“Kız çocuğu hayız olduğunda yüzü ve bileğe kadar elleri dışında ondan bir yerin görülmesi uygun değildir.” Ebu Davud, bu hadisi sahabi Enes [RadiyAllahu Anh]’ı gören Katade’den mürsel olarak tahric etti. Dolayısıyla onun rivayet ettiği mürsel ile amel edilir. Kadının kıyafetine ve avretine yönelik bu tahdit onun korunması gereken bir namus olduğuna delalet etmektedir. Yine Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

)يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتَّى تَسْتَأْنِسُوا وَتُسَلِّمُوا عَلَى أَهْلِهَا(

“Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere istinas etmeden (izin almadan) ve sahiplerine selam vermeden girmeyin.” [en-Nûr 27] Böylece Allah, ev halkının izni olmadan başkasının evine girmeyi yasaklayarak izinsiz olarak girmeyi vahşilik ve izin istemeyi insaniyet saydı. Zira ayetteki

)حَتَّىتسْتأْنِسُوا(

“istinas etmeden” kavli, izin istemeye bir kinayedir. Burada izinden maksat ise kadın açık saçık durumda iken eve girilmemesidir. Bundan dolayı annenin yanına girilirken dahi izin istenilmesinin vacip olduğu varit olmuştur. Hadiste şöyle geçmiştir:

»حَدَّثَنِي مَالِكٌ عَنْ صَفْوَانَ بْنِ سُلَيْمٍ عَنْ عَطَاءِ بْنِ يَسَارٍ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ  سَأَلَهُ رَجُلٌ فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ أَسْـتَأْذِنُ عَلَى أُمِّي؟فَقَالَ: نَعَمْ، قَالَ الرَّجُلُ: إِنِّي مَعَهَا فِي الْبَيْتِ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ:  اسْتَأْذِنْ عَلَيْهَا، فَقَالَ الرَّجُلُ: إِنِّي خَادِمُهَا فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ:  اسْتَأْذِنْ عَلَيْهَا أَتُحِبُّ أَنْ تَرَاهَا عُرْيَانَةً؟قَالَ: لاَ، قَالَ: فَاسْـتَأْذِنْ عَلَيْهَا«

“Malik, Safvân İbn-u Suleym’den o da Atâ İbn-u Yesâr’dan şöyle tahdis etti: Bir adam, Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’e şöyle sordu: “Annemin (yanına girerken) de izin almalı mıyım?” Dedi ki: “Evet.” Dedi ki: “Ben evde onunla birlikte (yaşıyorum).” Allah’ın Resulü dedi ki: “Onun yanına girerken izin iste.” Adam dedi ki: “Ben onun hizmetçisiyim” Allah’ın Resulü dedi ki: “Onun yanına girerken izin iste. Onu çıplak olarak görmek ister misin?” Adam dedi ki: “Hayır!” Dedi ki: “O halde izin iste” [Malik Muvatta’da, Ebu Davud -Atâ İbn-u Yesâr’dan- el-Merasil’de tahric etti ve AbdilBerr et-Temhid’de sahih mürsel ve el-İstizkâr’da en sahih mürsellerden biri olduğunu söyledi] Yine Allahuteala şöyle buyurdu:

)وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آَبَائِهِنَّ أَوْ آَبَاءِ بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاءِ بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُولِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاءِ(

“Kendiliğinden görülenler müstesna ziynetlerini açığa vurmasınlar. Başörtülerini yakalarının üzerine vursunlar. Ziynetlerini, kocaları veya babaları veya kocalarının babaları veya oğulları veya kocalarının oğulları, kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kız kardeşlerinin oğulları veya kadınları veya cariyeleri veya erkekliği kalmamış hizmetçiler yada kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan çocuklardan başkasına göstermesinler.” [en-Nûr 31] Böylece Allahuteala, kadının özel hayatında yüz ve ellerinden fazlasını göstermesi caiz olan kimseleri mahremleri ve şehvet duygusundan yoksun olanlarla sınırlandırmıştır. Dolayısıyla bu sınırlama kadının korunması gereken bir namus olduğuna açık ve net bir şekilde delalet etmektedir. Dolayısıyla da Allah, kadını bu hükümlerle kuşatmıştır. Avret olan (yerleri) belirlediği gibi avret yerlerinden daha fazlasını görmeleri caiz olan kimseleri de dakik bir şekilde belirlemiştir ki bu da kadının korunmasına delalet eder.

 Yine İbn-u Abbas’tan Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’i hutbe verirken şöyle işittiği rivayet edilmiştir:

»لاَ يَخْلُوَنَّ رَجُلٌ بِامْرَأَةٍ إِلاَّ مَعَ ذِي مَحْرَمٍ«

“Beraberinde bir mahrem olmadıkça bir erkek bir kadınla halvette bulunmasın.” [Muttefekun Aleyh/Lafız el-Buhari] Müslim’in lafzı ise şöyledir:

»لاَ يَخْلُوَنَّ رَجُلٌ بِامْرَأَةٍ إِلاَّ مَعَ ذِي مَحْرَمٍ«

“Beraberinde bir mahrem olmadıkça.” Yine Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’den şöyle buyurduğu rivayet edildi:

»لاَ يَحِلُّ لامْرَأَةٍ تُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ تُسَافِرُ مَسِيرَةَ يَوْمٍ إِلاَّ مَعَ ذِي مَحْرَمٍ«

“Allah’a ve ahiret gününe iman etmiş bir kadının kendisi ile birlikte bir mahremi olmaksızın bir gün ve bir gece mesafelik bir sefere çıkması helal olmaz.” [Muslim tahric etti] İbn-u Abbas’tan rivayet edilen hadiste ise Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur:

... »وَلاَ تُسَافِرِ الْمَرْأَةُ إِلاَّ مَعَ ذِي مَحْرَمٍ، فَقَامَ رَجُلٌ فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّ امْرَأَتِي خَرَجَتْ حَاجَّةً وَإِنِّي اكْـتُتِبْتُ فِي غَزْوَةِ كَذَا وَكَذَا، قَالَ: انْطَلِقْ فَحُجَّ مَعَ امْرَأَتِكَ«

Bir kadın beraberinde bir mahremi olmaksızın sefere çıkmasın.” Bir adam ayağa kalkarak dedi ki: “Ey Allah’ın Resulü! Ben falan falan gazveye yazıldığım halde hanımım Hac amacıyla yola çıktı.” Dedi ki: Haydi sen de git hanımla birlikte haccet.[Muslim, İbn-u Abbas kanalıyla tahric etti] Böylece Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], karısını koruması için onu savaşa hazırlanan ordudan çıkardı. Yine Allahuteala şöyle buyurmuştur:

)وَالْقَوَاعِدُ مِنَ النِّسَاءِ اللَّاتِي لَا يَرْجُونَ نِكَاحًا فَلَيْسَ عَلَيْهِنَّ جُنَاحٌ أَنْ يَضَعْنَ ثِيَابَهُنَّ غَيْرَ مُتَبَرِّجَاتٍ بِزِينَةٍ(

“Bir nikah ümidi beslemeyen, çocuktan kesilmiş kadınların, ziynetleri teberrüc etmeksizin elbiselerini koymalarında kendilerine bir günah yoktur.” [en-Nûr 60] Bu ayetin manası süslenmeksizin demek değildir. Zira süslenme kadına kesinlikle mübahtır. Bilakis bunun manası erkeklerin bakışlarını kendilerine çekecek şekilde ziynetlerini göstermesinler demektir. Dolayısıyla yasaklama ziynet hakkında değil ziynette teberrücte bulunmak hakkındadır. İşte bu delillerin hepsi kesin bir delaletle kadının korunması gereken bir namus olduğuna delalet etmektedir.

 İşte tüm bunlar bu maddenin delilini açıklamaktadır.