Madde 136: Arazi mülkiyeti olan herkes o araziyi işletmeye zorlanır. Beyt-ul Mâl’den, muhtaç olanlara arazisini işletmesini mümkün kılacak kadar yardım verilir. Arazi, üç sene işletmeksizin ihmal edenden alınıp başkasına verilir.
Bu maddenin delili, Ebu Yusuf’un el-Harac'ta Salim İbn-u Abdullah'tan tahric ettiği Ömer İbn-u Hattab'ın minberde söylediği şu sözüdür:
]من أحيا أرضاً ميتة فهي له وليس له حق بعد ثلاث سنين[
"Her kim ölü bir araziyi ihya ederse o onundur. Muhtecirin (taşla çevirenin) üç seneden sonra bir hakkı yoktur." Ömer bunu, sahabenin gözü ve kulağı önünde söylemiş, bununla amel etmiş ve onlar da Ömer'e karşı çıkmamıştır. Dolayısıyla bu bir icmâdır.
Ömer'in bu sözü, bir kimse mevat araziyi ihya eder veya üzerine taş koyar, yani elini üzerine koyarsa ona sahip olacağı hususunda açıktır. Ancak peş peşe üç sene boyunca onu işletmezse bu arazi ondan alınır. Gerek arazinin mülkiyeti gerekse üç sene ihmal ettiğinde arazinin alınması bakımından bu hususta ihya eden kimse ile taşla çeviren aynıdır.
Şöyle denilmez: Nass mülkiyeti, [أحيا فمن] "Her kim ihya ederse" ifadesindeki ihya eden kimse ile sınırlandırırken arazinin alınmasını ise [ وليس لمحتجر ] "Muhtecir için yoktur" ifadesindeki muhtecir ile sınırlandırmıştır. Yani mülkiyet ihya eden kimseye aitken ihmal edildiğinde arazinin alınması ihya eden kimse olmaksızın muhtecire ait demektir. Böyle denilmez: Çünkü bu, icaz-ı hazf [[İcaz-ı Hazf: Manaya zarar gelmemesi şartı ile lafzi veya akli karine delaleti ile cümleyi tamamlayanlardan birinin hazfıdır]] babına girer. Dolayısıyla muhtecir mülkiyete dahil edilirken ihya eden kimse de arazinin alınmasına dahil edilir. Sanki Ömer [Radiyallahu Anh] şöyle demiştir: "Kim ölü bir araziyi ihya ederse o arazi onundur. Üç seneden sonra onun bir hakkı yoktur. Kim ölü bir araziyi ihticar ederse o arazi onundur. Üç seneden sonra muhtecirin bir hakkı yoktur."
Ömer'in bu sözü, bir kimsenin ihya ederek veya taşla çevirerek, yani elini üzerine koyarak sahip olduğu mevat araziyi üç sene ihmal ettiğinde ondan alınacağını ifade etmekle birlikte ihya etmenin, taşla çevirmenin ve mevat arazinin dışında hatta ikta edilmiş mamur araziler hakkında varit olan başka nasslar da vardır. Mesela Yahya İbn-u Adem, Amr İbn-u Şuayb kanalıyla onun şöyle dediğini tahric etmiştir:
»أَقْطَعَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وآله وسلم نَاساً مِنْ مُزْيَنَةِ أَوْ جُهَيْنَةِ أَرْضاً فَعَطَّلُوهَا، فَجَاءَ قَوْمٌ فَأَحْيَوْهَا، فَقَالَ عُمَرُ: لَوْ كَانَتْ قَطِيعَةً مِنِّي أَوْ مِنْ أَبِي بَكْرٍ لَرَدَدْتُهَا، وَلَكِنْ مِنْ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وآله وسلم«.
"Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], Müzeyne veya Cüheyne'den olan bazı insanlara arazi ikta etti. Onlar da onu atıl bırakınca bir kavim geldi ve onu ihya ettiler. Bunun üzerine Ömer dedi ki: Eğer Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] tarafından değil de benim veya Ebi Bekir tarafından ikta edilmiş olsaydı onu (ilk sahiplerine) geri verirdim."
Bununla kastedilen şudur ki bu olayın üzerinden üç seneden fazla bir zaman geçmiştir. Yani Ebî Bekir veya Ömer tarafından ikta edilmiş olsaydı bunun üzerinden üç sene geçmemiş olacaktı. Şayet böyle olmuş olsaydı Ömer onu, kendilerine ikta edilen kimselere geri verirdi. Ancak ikta, Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] tarafından yapılmış ve bunun üzerinden üç seneden fazla bir zaman geçmiştir. Dolayısıyla onun geri verilmesi imkansızdır. Bilakis Ömer onun ihya eden kimselere ait olduğuna karar vermiştir. Görüldüğü üzere bu olay, Ömer'in velayetinin üzerinden bir yıl yada daha fazla bir zaman geçmesinden sonra olmuştur. Ebi Bekir'in hilafeti iki yıl olduğunu göre onun atıl bırakılmasının üzerinden üç yada daha fazla bir zaman geçmiş olmaktadır. Bunun içindir ki Ömer, onu geri vermemiştir. Görüldüğü üzere bu olay, mevat arazinin ihya edilmesi veya taşla çevrilmesi hakkında olmayıp arazinin ikta edilmesi hakkındadır.
Aynı şekilde Ebu Ubeyd, el-Emval'de Bilal İbn-u el-Haris el-Meznîden şu hadisi tahric etmiştir:
»أَنَّ رَسُولَ اللهِ صلى الله عليه وآله وسلم أَقْطَعَهُ العَقِيقَ أَجْمَعَ، قَالَ: فَلَمَّا كَانَ زَمَانُ عُمَرَ قَالَ لِبِلاَلٍ: إِنَّ رَسُولَ اللهِ صلى الله عليه وآله وسلم لَمْ يُقْطِعْكَ لِتَحْجُرَهُ عَلَى النَّاسِ، إِنَّمَا أَقْطَعَكَ لِتَعْمَلَ، فَخُذْ مِنْهَا مَا قَدِرْتَ عَلَى عِمَارَتِهِ وَرُدَّ البَاقِي«
"Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], Bilal'e Akik (denilen yerin) tamamını ikta etti. Ömer, kendi döneminde Bilal'e dedi ki: "Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] sana onu, insanlardan engelleyesin diye değil işletesin diye ikta etti. Ondan imar edebileceğin kadarını al geri kalanını iade et." Bu hadisten görüldüğü üzere Ömer'in anladığı ve kendisiyle amel ettiği üzere işletmeye güç yetirilememesi nedeniyle arazinin ihmal edilmesi, araziyi almanın sebebidir. Arazinin alınması için gerekli olan ihmal müddeti, Ömer'in yukarıda geçen sözünde olduğu gibi üç sene ile sınırlandırılmıştır.
Şöyle denilmez: Bu, ikta edilmiş arazi hakkındadır. Çünkü mevzu, bir soru ve meydana gelmiş bir olay değil ki nass ona özel olsun. Bilakis nass, geneldir. Dolayısıyla mülk edinilmiş her arazi için genel olur. Zira ihmal edildiğinde arazinin alınmasının sebebi, ikta edilmiş olması değildir. Bilakis ihmal edilmiş olmasıdır. Nitekim Ömer [Radiyallahu Anh]'ın şu sözü bunu teyit etmektedir:
«من عطَّل أرضا ثلاث سنين لم يعمرها فجاء غيره فعمرها فهي له»
"Her kim bir araziyi imar etmeden üç sene atıl bırakır ve bir başkası gelir onu imar ederse o arazi onun olur." [Yahay İbn-u Adem, el-Harac'ta ve İbn-u Zencevîh el- Emval'de Amr İbn-u Şuayb'ten tahric ettiler] Ömer’in hadisteki [ أرضاً ] "bir araziyi" sözü, mutlak bir lafız olup ister ihya edilerek ve taşla çevrilerek mülk edinilmiş mevat arazi olsun isterse ikta, miras, satın alma veya hibe yoluyla mülk edinilmiş mamur arazi olsun mülk edinilmiş her araziyi kapsar… Dolayısıyla hüküm bunlara intibak eder ve üç sene ihmal edildiğinde alınır.
İşte tüm bunlar, ister ihya etmek ister taşla çevirmek ister ikta etmek ister satın almak yoluyla olsun bir kimse sahip olduğu araziyi peş peşe üç sene işletmediğinde ondan alınacağına delalet etmektedir. Yine Ömer'in Amr İbn-u Şuayb olayındaki, [من عطل أرضاً ] "Her kim bir araziyi atıl bırakırsa" sözündeki ve Bilal olayındaki fiili de buna delalet etmektedir. Araziyi sahibinden karşılıksız olarak zorla almasından ve alan kişi de bizzat halife olmasından dolayı bu, karşı çıkılacak işlerden olmasına rağmen sahabeden hiç birinin ona karşı çıktığı işitilmemiştir. Dolayısıyla bu, sahabenin bir icmâsıdır. Çünkü sükutî icmâ, sahabelerden birinin onların gözü önünde karşı çıkılacak fiillerden bir fiili işlemesi ve ona hiçbir kimsenin karşı çıkmamasıdır. Dolayısıyla bu, bir kimse mevat veya mamur araziye sahip olur ve onu peş peşe üç sene ihmal ederse devletin bu araziyi karşılıksız olarak ondan zorla alabileceğine dair şeri bir delildir.
Bundan da ortaya çıkmaktadır ki bu hüküm, ister ihya ister ikta ister miras ister satın alma isterse benzeri yollarla mülk edinilmiş olsun her araziyi kapsar. Dolayısıyla devlet, üç sene atıl bırakılan her araziyi karşılıksız olarak sahibinden zorla alabilir.
Üç senenin peş peşe olmasına gelince; bu nasstan anlaşılmaktadır. Zira nass, arazinin alınması ve atıl bırakılmasında üçe odaklanmıştır. Zira Ömer, demiştir ki:
«مَنْ عَطَّلَ أَرْضاً ثَلاثَ سِنِيْنَ»
"Her kim bir araziyi üç sene atıl bırakırsa." Dolayısıyla atıl bırakılma, üçe odaklanmıştır. Bundan da üç senenin peş peşe olduğu anlaşılır. Nitekim bu, Ömer'in şu sözü ile açık bir şekilde vurgulanmıştır:
«وَلَيْسَ لِمُحْتَجِرٍ حَقٌ بَعْدَ ثَلاثٍ»
"Muhtecir için üç seneden sonra bir hak yoktur." Dolayısıyla hakkın nefyini, [ثَلاثٍ بَعْدَ] "üç seneden sonra" ifadesine odaklamıştır. Zira "üç seneden sonra" ifadesi, kesik kesik değil de ancak silsile şeklinde peş peşe olması halinde kullanılır.
Çiftçilere Beyt-ul Mâl'den arazilerini ekmelerine imkan verecek şekilde yardım yapılmasına gelince; bunun delili, Ömer'in Irak'ta yaptıklarıdır. Zira Irak fethedildiğinde ganimetlerden olduğu halde savaşçılara taksim etmeyerek araziyi henüz Müslüman olmamalarına rağmen sahiplerinin elinde bırakmış ve araziye sahip oldukları sürece Beyt-ul Mâl'den bir şey almayı hak eden kimselerden olmamaları vasfıyla fakirler kapsamına girmemelerine rağmen çiftçilere, arazilerini ekmelerini sağlayacak şekilde Beyt-ul Mâl'den mal vermiştir. Dolayısıyla bu iki husus, ganimetler ve Beytul Mâl ile ilgili hükümlerle çelişmesinden dolayı karşı çıkılacak hususlardandır. Birinci hususa gelince; ganimet olarak alınan arazinin sahiplerinin elinde bırakılması ve savaşçılara taksim edilmemesidir. Sahabe içerisinde Ömer'e karşı çıkanların olması ve Ömer ile onlar arasında bu hususta tartışmanın yaşanmasıdır. İkinci hususa gelince; Irak'taki çiftçilere arazilerini ekmeleri için Beyt-ul Mâl'den onlara mal verilmesi ve bu hususta Ömer'e hiçbir kimsenin karşı çıkmamasıdır. Dolayısıyla bu, çiftçilere Beyt-ul Mâl'den arazilerini ekmelerine imkan verecek şekilde mal verilmesi üzerinde sükutî bir icmâ olmuştur. İşte tüm bunlar, bu maddenin delilleridir.