Yazdır
Kategori: Ekonomi Sistemi

Hilafet Devleti, Anayasa, Madde 131: Menkul ve gayrimenkul malda ferdi mülkiyet beş şeri sebebe bağlıdır:

  1. Çalışma
  2. İrs
  3. Yaşamak için mala ihtiyaç
  4. Devletin malından tebaaya vermesi
  5. Fertlerin mal mukabilinde olmadan veya gayret sarf etmeden aldıkları mallar.

Şu halde mülkiyetin husul bulması için Şâri'nin izin verdiği sebeplerden birinin olması kaçınılmazdır. Dolayısıyla şeri bir sebep bulunduğunda malın mülkiyeti ortaya çıkarken şeri bir sebep bulunmadığında fiilen sahiplenilse bile malın mülkiyeti ortaya çıkmaz. Çünkü mülkiyet, Şâri'nin izin verdiği şeri bir sebeple mala sahip olmaktır. Şeriat, mülk edinme sebeplerini muayyen hallerle sınırlandırmış, bunları mutlak kılmayıp belirli sayıda olduğunu beyan etmiş ve bu halleri, müteaddit cüzlerin kapsamına girdiği açık genel hatlar yapmıştır. Bu müteaddit cüzler ise bunların dallarından ve hükümleriyle ilgili birtakım meselelerden ibarettir. Keza bu halleri belirli küllî bir illetle de illetlendirmemiştir. Dolayısıyla diğer küller, buna kıyas edilemez. Çünkü yenilenen ihtiyaçlar, sadece yeni mallar olup muamelatlar, yani ilişkiler düzeninde değişen bir şey yoktur. Bu sadece kendi mevzusu için geçerlidir. Dolayısıyla muamelatların, yenilenen sayısız ihtiyaçlara, mal olması bakımından mala ve çaba olması bakımından çabaya intibak eden belirli hallere hasredilmesi kaçınılmazdır. Bu ise ferdî mülkiyeti fıtratla örtüşecek ve bu mülkiyeti tanzim edecek şekilde tahdit etmektir. Ta ki toplum, ferdi mülkiyetin mutlaklılığının doğuracağı tehlikelerden korunmuş olsun.

Bu madde, meşru mülk edinme sebeplerini, yani Şâri'nin içerisinde maldan faydalanmaya izin verdiği halleri açıklamaktadır. Bu hallerin, fiilen mülk edinmenin sebepleri olup mülkü arttırmanın sebepleri olmadığının da bilinmesi kaçınılmazdır. Zira Şâri, mülk edinmenin sebeplerini, yani malın aslına sahip olmanın sebeplerini, yani sahibi olmadığı bir malın kişi tarafından kendisiyle mülk edinmesinin gerçekleştiği sebebi açıkladığı gibi mülkiyeti arttırmanın sebeplerini, yani mülk edinilen malı arttırmanın sebeplerini de açıklamıştır. Şeriat, her bir mülke ve mülkü arttırmaya ilişkin hükümler getirmiştir. Zira alış-veriş ve icara gibi akitler, malı arttırmaya, yani mülkiyeti arttırmaya ilişkin hükümlerdendir. Avcılık ve mudaraba gibi işler ise mülke, yani malın aslına sahip olmaya ilişkin hükümlerdendir. Dolayısıyla bu madde, mülkiyeti arttırmanın sebeplerini değil mülk edinmenin sebeplerini açıklamaktadır.

Bu maddenin delili ise Şâri'nin maldan faydalanma hakkındaki iznini açıklayan delillerin istikra edilmesidir. Yani fiili mülkiyetin delillerinin istikra edilmesidir. İstikra sonucunda ise mülk edinme sebeplerinin beş olduğu ve mülk edinme sebeplerinin tamamının bu beşinden birinin altına girdiği görülür. Bu beş sebebin delillerine gelince;

Birinci Sebep: Çalışmak: Bunun delilleri; ferdin çalışarak mala sahip olduğu, yani aslen malın mülk edinilmesinin çalışmakla gerçekleştiği hallerle ilgili delillerdir. Bu haller ise yedi olup şunlardır:

Birincisi: Mevat Arazinin İhya Edilmesi: Bunun delili; Aleyhi's Salatu ve's Selam'ın şu kavlidir:

)) مَنْ أَ حْيَا أَرْضًا مَيِّتةً فهِيَ  لَهُ((

"Her kim mevat bir araziyi ihya ederse o onundur." [Ahmed ile Tirmizi, sahih isnatla tahric ettikleri gibi el-Buhari, Ömer'den ta'lik olarak tahric etti] Ve şu kavlidir:

))مَنْ عَمَّرَ أَرْضًا ليْسَت لأَحَدٍ فهُوَ أَحَقُّ((

"Her kim birine ait olmayan bir araziyi imar ederse o ona daha müstahaktır." [el-Buhari, Aişe Radiyallahu Anhâ kanalıyla tahric etti] Ve şu kavlidir:

))مَنْ أَحَاط  حَائِطا عَلى أَرْضٍ فهِيَ لَهُ((

"Her kim bir araziye duvar çekerse o onundur." [Ahmed ve Ebu Davud, İbn-u Carud ile ez-Zeyn'in sahihlediği isnadla tahric ettiler] Mevat arazi ise üzerinde birisinin mülkü olduğunun görünmediği gibi çevirme veya ekme veya imar veya benzerleri gibi üzerinde bir şeyin eserinin görünmediği arazidir. Bu arazinin ihya edilmesi ise ekmek, ağaçlandırmak, bina yapmak ve benzerleri gibi imarı gösteren herhangi bir şeyle mümkündür. Keza çit veya duvar veya kazık veya benzerleri gibi üzerine elin konulduğunu gösteren bir şey koymak da ihya etmek gibidir.

Böylece ihya eden ister Müslüman olsun isterse zimmet ehlinden olsun tebaanın her bir ferdi mevat bir araziyi ihya edebilir ve şeri hükümlere göre ona sahip olabilir. Çünkü yukarıdaki nasslar, genel olup tebaanın tüm fertlerini kapsamaktadır.

İkincisi: Avlanmak: Bunun delili; Allahuteala'nın şu kavlidir:

)) وَإِذا حَلْلُتمْ فاصْطادُوا((

"İhramdan çıktığınız zaman avlanın." [el-Mâide 2] Ve şu kavlidir:

))أُحِلَّ لكمْ صَيْدُ الْبَحْرِ((

Deniz avı yapmak size helal kılındı." [el-Mâide 96] Dolayısıyla av, bu husustaki şeri hükümlere göre avlanan kimsenin mülkü olmaktadır.

Üçüncüsü: Komisyonculuk ve Aracılık: Bunun delili; Kinanlı Kays İbn-u Garze'nin şöyle dediğinin rivayet edilmesidir: "Biz Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] zamanında Medine sokaklarında mal satıyor ve kendimizi komisyoncu olarak isimlendiriyorduk. Derken Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] çıkageldi ve bizi kendimizden daha güzel bir isimle isimlendirdi. Şöyle dedi:

))،يَا مَعْشرَ التُّجَّارِ  إِنَّ هَذا الْبَيْعَ يَحْضُرُهُ  اللَّغْوُ وَاْلحَلف، فَشُوبُوهُ  بِالصَّدَقةِ((

"Ey tacirler topluluğu! Alış-verişe boş laf ve yemin karışabilir. O halde satışınıza sadaka karıştırın." [Ahmed, sahih isnadla tahric etti]

Dördüncüsü: Mudaraba (el-Krad): Bunun delili; rivayet edildiğine göre; "Abdulmuttalib oğlu Abbas [Radiyallahu Anh], mudaraba amaçlı bir mal verdiğinde mudarıba, bu mal ile deniz yolculuğuna çıkmamasını, hiç bir vadiye inmemesini, yaş karaciğer almamasını, mudarıb bunu yaptığında tazmin şartı koşardı:

)) فبَلغ ذلِكَ رَسُولَ اللهِ  فَاسْتحْسَنهُ((

"Bu husus Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e ulaşınca, bunu güzel buldu." El-Hafız, bu hadis hakkında (el-Beyhaki, zayıf dediği bir isnatla rivayet etti) demesine rağmen mudaraba (el-Krad), sahabenin icmâsıyla sabittir: İbn-u Hazm, Meratib-ul İcmâ adlı eserinde el-Krad'a dair sünnetten bir delil bulamadığını belirttikten sonra bu hususta şöyle demiştir: "Ancak bu, somut sahih bir icmâdır. Kesin olan bir şey var ki el-Krad, Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in asrında vardı, bundan haberdar oldu ve onu ikrar etti. Şayet bu olmasaydı caiz olmazdı." Ayrıca el-Hafız, bunu İbn-u Hazm'dan Tahlis-ul Habir'de nakletmiştir.

İcmâ-us sahabe delilerinden biri de şudur:

Malik, Zeyd İbn-u Eslem [Radiyallahu Anh]'dan babasının şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Ömer İbn-ul Hattab'ın iki oğlu Abdullah ve Ubeydullah Irak'a giden bir orduya katılıp sefere çıktılar. Dönüşlerinde Basra emîri Ebu Musa el-Eşari'ye uğradılar. Ebu Musa onlarla merhabalaşıp kolaylık diledikten sonra dedi ki: "Elimden size faydası dokunacak bir iş gelseydi mutlaka yapardım!" Sonra dedi ki: "Evet evet! Şurada Allah'ın malından bir mal var. Onu Emîrul Müminuna göndermek istiyorum. Ben onu size krad/mudaraba olarak vereyim. Siz de onunla Irak mallarından satın alın, sonra da Medine'de satın. Sermayeyi Emîr-ul Müminuna ödeyin, kar da sizin olsun!" dedi. Bunun üzerine o ikisi: "Bunu yapmak isteriz" dediler ve yaptılar. Ebu Musa, Ömer [Radiyallahu Anhuma]'ya onlardan malı almasını yazdı. Medine'ye geldikleri vakit malı sattılar, kar ettiler. Parayı Ömer'e verdikleri zaman o dedi ki: "Ebu Musa, size borç verdiği gibi bütün orduya da borç veriyor mu?". Oğulları, "Hayır!" dediler. Bunun üzerine Ömer İbn-ul Hattab dedi ki: "Emir-ul Müminunun iki oğlu olduğunuz için borç vermiş. Sermayeyi de kârı da getirin!" Bunun üzerine Abdullah sustu. Ubeydullah ise şöyle dedi: "Ey Emir-ul Müminun! Bu davranış sana yakışmaz! Eğer bu sermaye eksilseydi veya kaybolsaydı biz tazmin edecektik." Bunun üzerine Ömer: "Kârı da getirin!" dedi. Abdullah yine sustu. Ubeydullah aynı şekilde karşı çıktı. Bunun üzerine Ömer'in meclis arkadaşlarından bir adam dedi ki: "Ey Emirul Müminun! O malı kırad (mudaraba) yapsanız (nasıl olur)?" Ömer de: "Evet, onu mudaraba saydım!" deyip sermayeyi ve kârın yarısını aldı. Abdullah ile Ubeydullah da diğer yarısını aldılar." [el-Muvatta] el-Hafız, isnadının sahih olduğunu söyledi. Bu olay sahabenin gözü önünde olmuştur.

Şu olay da kırad (mudaraba) ile amel etmektir:

Malik, Alâ İbn-u Abdurrahman'dan o da babasından o da dedesinden şu olayı rivayet etmiştir: Osman İbn-u Affan, Alâ İbn-u Abdurrahman'ın dedesine kârı aralarında ortak olmak üzere çalıştırmak için kırad (mudaraba) olarak mal (sermaye) verdi.

El-Beyhaki, el-Hafız'ın isnadının güçlü olduğunu söylediği Sünen-i Kübra'da şu olayı rivayet etmiştir: "Hakîm İbn-u Hazm, mudaraba yoluyla birine bir mal verir, bu malla vadinin göbeğinden geçmemesini, onunla hayvan almamasını, denizde taşımamasını ve bunlardan birini yaptığında malı tazmin etmesi şartını koşardı." Devamla dedi ki: "Emri çiğnendiğinde bunu yapan kimseye tazmin ettirirdi."

Beşincisi: Sulamacılık: Bunun delili, Abdullah İbn-u Ömer [Radiyallahu Anhuma]'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir:

))عَامَلَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم أَهْلَ خيْبَرَ بِشطْرِ مَا يَخْرُجُ  مِنْ ثمَرٍ أَوْ زَرْعٍ((

"Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], çıkan meyvenin veya ekinin yarısı karşılığında Hayber halkı ile muamele yaptı." [Muttefekun Aleyh]

Altıncısı: Ücret Karşılığı Başkaları İçin Çalışmak: Bunun delili Allahuteala'nın şu kavlidir:

))فإِنْ أَرْضَعْنَ لكمْ فَآتُو هُنَّ أُجُو رَ هُنَّ((

"Eğer sizin için (çocuk) emzirirlerse, onlara (emziren kadınlara) ücretlerini veriniz." [et-Talak 6] Ve Aişe'den rivayet edilen şu hadistir:

))اسْتأْجَرَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم رَجُلا مِنْ بَنِي  الدِّ يَلِ هَادِيًا خِرِّيتًا وَهُوَ عَلى دِينِ قوْمِهِ ودَفعَا إِليْهِ رَاحِلَتيْهِمَا وَوَاعَدَاهُ غَارَ ثوْرٍ  بَعْدَ ثلاثِ لَيَالٍ((

"Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], Beni Deyl kabilesinden kavminin dini üzere ve usta bir rehber olan bir adamı kiraladı, bineklerini ona verdiler ve üç gece sonra Sevr Mağarası'nda (buluşmak üzere) sözleştiler." [el- Buhari, tahric etti]

Yedincisi: Rikâz (Defineler): Bunun delili, Aleyhi's Salatu ve's Selam'ın şu kavlidir:

))وَفِي الرِّكازِ الْخُمُسُ((

"Rikâzda (definelerde) beşte bir (zekat) vardır." [Ebi Hurayra'nın hadisinden muttefekun aleyh]

İşte yedi halle ilgili bu deliller, mülk edinmenin ilk sebebi olan çalışmanın delilleridir.

İkinci Sebep: İrs/Miras: Bunun delili Allahuteala'nın şu kavlidir:

))يُو صِيكمْ  اللَّهُ فِي أَوْلادِكمْ  لِلذَّكرِ مِثْلُ حَظِّ الأُنَثيَيْنِ  فإِنْ كنَّ نِسَاءً فوْق  اثْنَتيْنِ فَلهُنَّ ثُلَثا مَا ترَكَ((

"Allah size, çocuklarınız hakkında erkeğe, kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır." [en-Nisâ 11] Ve irs/miras hakkındaki diğer ayetler ve hadislerdir.

Üçüncü Sebep: Yaşamak İçin Mala İhtiyaç: Bunun delili, çocuk veya çalışmaya muktedir olmayan bir kimse gibi fiilen veya çalışmaya muktedir olduğu halde iş bulamayan bir kimse gibi hükmen kazanmaktan aciz olduğunda bu kimselere verilmesi vacip olması bakımından nafakanın delilidir. Zira şeriat, bu kimselerin nafakasını önce akrabalarına sonra Beyt-ul Mâl'e vacip kılmıştır. Dolayısıyla bunun delilleri, nafaka olarak aldığı, yani yaşamak için aldığı bu mala sahip olduğuna dair bir delildir.

Dördüncü Sebep: Devletin Malından Tebaaya Vermesi: Tebaaya arazi ikta etmesi, borçlarını ödemesi veya çiftçilere yardım amacıyla para vermesi gibidir. İktanın delili Bilal el- Mezni'den rivayet edilen şu hadistir:

))أَنَّ رَسُولَ اللهِ صلى الله عليه  وسلم أَقْطعَهُ العَقِيق أَجْمَعَ((

"Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], Akik denilen arazinin hepsini Bilal'e ikta etti." [Ebu Ubeyd, el-Emval'de tahric etti] Ve Amr İbn-u Şuayb'tan şöyle dediği rivayet edilmiştir:

))أَقْطع رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم ناساً مِنْ مُزْيَنةِأَوْ  جُهَيْنةِ أَرْضًا((

"Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], Müzeyne'den veya Cüheyne'den bazı insanlara bir arazi ikta etti." [Ebu Yusuf, el-Harac kitabında tahric etti] Borçlarını ödemeleri amacıyla insanlara para verilmesine gelince; Allah, zekat paylarından borçlulara da tahsis etmiştir. Zira şöyle buyurmuştur:

))وَاْلغارِ مِينَ((

"…borçlulara…" [Et-Tevbe 60] Yine Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

))فمَنْ ترَكَ دَيْنًا فعَليَّ، وَمَنْ  َترَكَ مَالا فلِوَ رَثتِهِ((

"Kim bir borç bırakırsa bana aittir. Kim de bir mal bırakırsa varislerine aittir." [Ebi Hurayra hadisinden muttefekun aleyh] Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in, [ فَعَلَيَّ ] "Bana aittir" kavlinin manası devlete, yani Beyt-ul Mâl'e ait demektir. Çiftçilere ziraat amaçlı para verilmesine gelince; Ömer İbn-ul Hattab, arazilerini ekmede ve ihtiyaçlarını gidermede Iraklı çiftçilere yardımcı olmak için geri almamak üzere Beyt-ul Mâl'den onlara para vermiştir. Bu da karşı çıkılacak şeylerden olmasına rağmen hiçbir kimse buna karşı çıkmamıştır. Dolayısıyla bu, bir icmâdır.

İşte bu üç hal: İkta, borç ödemek için para almak ve ziraat yardımı için para almak mülk edinme sebeplerindendir. Mubahlardan olan her şeyde imamın kendi görüşüne ve içtihadına göre mal tasarrufunda bulunma hakkı vardır. Dolayısıyla kendisine malın sarf edildiği kimse, bu hibe sayesinde ona sahip olur.

Beşinci Sebep: Fertlerin Mal Mukabilinde Olmadan Veya Gayret Sarf Etmeden Aldıkları Mallar: Şu Beş Hali Kapsar:

Birincisi: Hediye, hibe ve vasiyet gibi fertlerin birbirleriyle olan ilişkisidir. Ebi Humayd es-Sâidî'den şöyle dediği rivayet edilmiştir:

))غزَوْنا مَعَ النَّبِيِّ صلى الله عليه وسلم غزْوَة تَبُوكَ ... وَأَهْدَى مَلِكُ أَيْلة لِلنَّبِيِّ صلى الله عليه وسلم بَغْلةً بَيْضَاءَ وَكَسَاهُ بُرْدًا((

"Tebuk gazvesinde Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] ile birlikte savaştık…Eyle Meliki, Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e beyaz bir katır hediye etti ve ona bir bürde giydirdi." [el-Buhari, tahric etti] Dolayısıyla bu hadis, hediyenin caiz olduğuna dair bir delildir. Yine Aleyhi's Salatu ve's Selam şöyle buyurmuştur:

))تهَادَوْ اتحَابُّوا((

"Birbirinizle hediyeleşin ki birbirinizi sevesiniz." [el-Buhari, Ebi Hurayra kanalıyla el-Edeb-il Mufred'de tahric etti] Aynı şekilde bu hadisi el-Beyhaki, kendi kanalıyla tahric etti. Bu da hediyenin mubahlığına delalet etmektedir. Ve şöyle buyurmuştur:

)) لا يَرْجِعْ أَحَدُكمْ فِي هِبَتِهِ إِلاَّ الْوَالِدَ مِنْ وَلدِهِ((

"Babanın çocuğuna (verdiği hibeden dönmesi) dışında sizden biriniz hibesinden vazgeçmesin." [İbn-u Mace, Amr İbn-u Şuayb'tan o da babasından o da dedesinden olan kanalla tahric etti] Ve şöyle buyurmuştur:

))الْعَائِدُ فِي هِبَتِهِ كالْعَائِدِ فِي قيْئِهِ((

"Hibesinden dönen kusmuğuna dönen gibidir." [İbn-u Abbas kanalıyla muttefekun aleyh] Bu da hibenin mubahlığına delalet etmektedir. Yine Aleyhi's Salatu ve's Selam, Sa'd İbbn-u Malik'e şöyle demiştir:

))أَوْصِ بِالثُّلثِ، وَالثُّلث  َكثِيرٌ((

"Üçte birini vasiyet et. Üçte bir de çok ama." [Sa'd kanalıyla muttefekun aleyh] Dolayısıyla bu hadis vasiyetin mubahlığına delildir.

İkinci Hal: Öldürme ve yaralama diyeti gibi zarar bedeli olarak mal hak etmektir. Allahuteala şöyle buyurdu:

))وَمَنْ قَتلَ مُؤْمِنا خطأً فَتحْرِيرُ رَقبَةٍ مُؤْمِنةٍ وَدِيَة  مُسَلَّمَة إِلى أَهْلِهِ((

"Yanlışlıkla bir mümini öldüren kimseye (ceza olarak) bir mümin köle azat etmek ve öldürülenin ehline teslim edilmek üzere bir diyet icap eder." [en-Nisâ 92] Aleyhi's Salatu ve's Selam şöyle buyurdu:

))فِي السِّنِّ خَمْسٌ مِنَ الإِبِلِ((

"Dişte beş deve diyet vardır." [el-Beyhaki tahric etti ve İbn-u Hibban ile el-Hakim sahihledi] Ve şöyle buyurdu:

))فِي  دِيَةِ الأَ صَابِعِ الْيَدَيْنِ وَالرِّجْليْنِ سَوَاءٌ عَشْرٌ مِنْ الإِبِلِ لِكلِّ أُصْبُعٍ((

"El ve ayak parmaklarının diyeti aynı olup her bir parmak için on devedir." [Tirmizi, İbn-u Abbas kanalıyla tahric etti ve hasen sahih dedi] El- Beyhaki, bu hadisin bir benzerini Ebi Bekir İbn-u Muhammed'in kitabında tahric etti. İşte maktulün bu diyeti ailesine, uzvun diyeti ise sahibine aittir.

Üçüncü Hal: Mihri ve mihirle ilintili aksesuarları hak etmek. Allahuteala şöyle buyurdu:

))وَآُتو االنِّسَاءَ  صَدُقَاتِهِنَّ نِحْلةً((

"Kadınlara mehirlerini gönül hoşnutluğu ile veriniz." [en-Nisâ 4] Dolayısıyla kadın, nikah akdi yapılır yapılmaz mihre sahip olur.

Dördüncü Hal: Lükâta/Buluntu. Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e buluntu hakkında sorulduğunda şöyle buyurdu:

))مَا كَانَ مِنهَا فِي طَرِيقِ اْلمِيَتاءِ أَوْ الْقرْيَةِ الْجَامِعَةِ  َفعَرِّْفهَا  سََنةً  فإِنْ جَاءَ طالِبُهَا  فادْفعْهَا إِليْهِ وَإِنْ لمْ يَأْتِ فهِيَ  لكَ((

"Herkesin gelip geçtiği bir yolda ya da meskun bir köyde olan buluntuyu bir sene boyu tanıt (beklet). Eğer sahibi gelirse onu ona ver. Şayet gelmezse o senindir." [Ebu Davud, Abdullah İbn-u Amr İbn-ul Âs kanalıyla tahric etti] El-Mîta: Takip edilen yoldur. Iyâd İbn-u Hamâr'dan Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle buyurduğu rivayet edildi:

))مَنْ وَجَدَ لَقطةً فْليُشهِدْ ذوَيْ عَدْلٍ وَليَحْفظ عِفاصَهَا وَوِكا ءَهَا فإِنْ جَاءَ صَاحِبُهَا َفلا يَكُتمْ  وَهُوَ أَحَقُّ بِهَا وَإِنْ لمْ يَجِئْ صَاحِبُهَا فَإِنَّهُ مَالُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَنْ يَشَاءُ((

"Kim bir buluntu ele geçirirse buna adalet sahibi birini şahit kılsın, torbasını ve bağını korusun. Sahibi gelirse gizlemesin. O ona daha müstahaktır. Sahibi gelmezse o Allah'ın malıdır onu dilediğine verir." [Ahmed, sahih isnadla tahric etti] Dolayısıyla buluntuyu ele geçiren kimse şartlarına göre ona sahip olur.

Beşinci Hal: Halifenin, muavinlerin, valilerin ve diğer yöneticilerin tavitleri: İbn-u Hişam, Sîret'te şöyle dediğini tahric etmiştir: Bana Zeyd İbn-u Eslem'in şöyle dediği ulaştı:

))لمَّا اسْتعْمَلَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم عِتَابَ بْنَ أُسَيْدٍ عَلى مَكَّة رَزَقهُ كلَّ يَوْمٍ  دِرْهَماً، فَقَامَ عِتَابٌ فخطبَا لنَّاسَ فَقالَ  : يَا أَيُّهَا النَّاسُ،أَجَاعَ اللهُ كبِ دَمَنْ جَاعَ  عَلى دِرْهَمٍ، فَقدْ رَزَقنِي اللهُ دِرْهَمًا كلَّ يَوْمٍ، فَليْسَت بِيَ حَاجَة إِلى أَحَدٍ((

"Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], Itâb İbn-u Useyd'i Mekke üzerine amil olarak görevlendirince ona her gün bir dirhem verdi. Bunun üzerine Itâb ayağa kalktı ve insanlara bir konuşma yaparak şöyle dedi: Ey insanlar! Allah, bir dirhemle doymayan kimsenin karnını aç bıraksın. Allah beni her gün bir dirhemle rızıklandırdı, artık hiçbir kimseye ihtiyacım yok." İbn-u Sa'd, et-Tabakat'ta ravileri sika olan isnatla şunu rivayet etti:

)) ،لَمَّا اسْتُخْلِفَ أَبُو بَكْرٍ أَصْبَحَ غَادِیاً إِلَى السُّوقِ عَلَى رَأْسِهِ أَثْوابٌ یَتَّجِرُ بِهَا، فَلَقِيَهُ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ وَ أَبُوعُبَيْدَةَ بْنُ الجَرَّاحِ فَقَالَ  : كيْفَ   تَصْنَعُ هَذَا وَقَدْ وُلِّيتَ أَمْرَ الْمُسْلِمِينَ؟ قَالَ : فَمِنْ أَیْنَ أُطْعِمُ عِيَالِي؟ قَالُوا : نَفْرِضُ لَكَ، فَفَرَضُوا لَهُ  كلَّ  یَوْمٍ  شَطْرَ  شَاةٍ((

 

"Ebu Bekir, halife tayin edilince başında ticaretini yaptığı elbiselerle pazara gider oldu. Derken Ömer İbn-ul Hattab ile Ebu Ubeyda İbn-u Cerrah ile karşılaştı. Ömer dedi ki: "Müslümanların yönetimine atandığın halde bunu nasıl yaparsın?" Ebu Bekir dedi ki: "Ailemi nereden doyurayım?" Dediler ki: "Sana (tavit) tahsis edelim." Böylece ona her gün bir koyunun yarısını (tavit olarak) tahsis ettiler." [İbn-u Hacer, Feth-ul Bâri'de ve ez-Zeylaî bir benzerini Nasb-ur Râye'de tahric etti] Dolayısıyla bu, halifeye tavit verileceğine dair sahabenin bir icmâsıdır. Dolayısıyla halife, valiler ve amiller kendilerine verilen bu tavite sahip olurlar. Dolayısıyla bu, mülk edinme sebeplerinden olup bir ücret değildir. Dolayısıyla da ücretlinin tutulması babına girmez. Bu beş hal, mülk edinme sebeplerinden beşinci sebebin kapsadığı hallerdir. İşte bu beş mülk edinme sebebi ile ilgili deliller, istikra sonucunda sabit olan deliller olup bunların dışında mülk edinme sebebi bulunmamaktadır. Mülk edinmeye ilişkin şeri izin bunlardır. Ticaret, sanayi ve ziraat gibi bu beş sebebin dışındakiler ise mülkü arttırmanın sebepleridir, mülk edinmenin sebebi değildir. Böylece bu maddenin delilleri ortaya çıkmış olur.