Yazdır
Kategori: Dışişleri Siyaseti

Hilafet Devleti, Anayasa, Madde 186: Fertlerin, ümmetlerin ve devletlerin işlerini görüp gözetmeye yönelik İslami fikirlerin azametini göstermek, siyasi metotların en azametlisi sayılır.

Bu madde, devletin yapması gereken işlerdendir. Zira bu, bir farz olup mubah değildir. Çünkü devlete düşen daveti dikkat çekici bir şekilde tebliğ etmektir. Çünkü Allah, şöyle buyurmaktadır:

}وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ{

"Resule düşen yalnızca apaçık tebliğdir." [el-Ankebut 18] el-Mubîn kelimesi, anlaşılır bir vasıftır. Bunun içindir ki tebliğe dair bir kayıttır. Davetin dikkat çekici bir şekilde tebliğ edilmesi ise ancak İslami fikirlerin azametini göstermekle mümkündür. İslami fikirlerin azametinden biri de İslam Devleti'nin zımmiye, müstemine ve muahide yönelik muamelesi, yöneticinin insanlara musallat olması değil şeriatın uygulayıcısı olması ve ümmetin yöneticiyi tam bir disiplinle muhasebe etmesidir. Ümmetin yöneticiyi muhasebe etmesi gerektiği gibi zulmetse bile ona itaat etmeli ve masiyette ona itaat etmesi haramdır. Baş kaldırma hakkına tamamen sahiptir ve açık bir küfür gördüğünde baş kaldırması gerekir. İslam Devleti'nde yöneten ile yönetilen her şeyde eşit olup herhangi bir ferdi şikayet ettikleri gibi herhangi bir kâdi karşısında hakları için yöneticiyi şikayet edebilirler. Yönetimle kaim olurken şeriata muhalefet ettiğinde yöneticiyi mezalim kâdisine şikayet edebilirler. İşte bu ve benzeri fikirlerin gösterilmesi ve bunların azametinin ibraz edilmesi gerekir ki İslam'ın azameti gösterilmiş ve dikkat çekici bir şekilde tebliğ edilmiş olsun. Bunların gösterilmesi, siyasi üsluplardan olmayıp siyasi metotlardandır.

 Şeri hükme göre kendilerine davet tebliğ edilmedikçe kafirlerle fiili olarak savaşmak caiz değildir. Nitekim Taberani, el-Kebir'de Ferve İbn-u Mesîk el-Murâdî'den şöyle dediğini tahric etmiştir: "Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e gelerek şöyle dedim:

»أَتَيْتُ رَسُولَ اللَّهِصلى الله عليه وآله وسلم،فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ اللَّهِ أُقَاتِلُ بِمَنْ أَقْبَلَ مِنْ قَوْمِي مَنْ أَدْبَرَ مِنْهُمْ؟ قَالَ:«"نَعَمْ", فَلَمَّا أَدْبَرَ دَعَاهُ، فَقَالَ: ادْعُهُمْ إِلَى الإِسْلامِ فَإِنْ أَبَوْا فَقَاتِلْهُمْ»

"Ey Allah'ın resulü! Kavmimden arkasını dönüp kaçan bir kimse ile karşılaştığımda onunla savaşabilir miyim?" Buyurdu ki: "Evet." Ferve arkasını dönüp giderken onu çağırdı ve dedi ki: "Onları İslam'a davet et. Eğer karşı çıkarlarsa onlarla savaş." Tirmizi, bu hadisin bir benzerini tahric etti. Yine İbn-u Abbas'tan şöyle dediği rivayet edilmiştir:

«مَا قَاتَلَ رَسُولُ اللهِصلى الله عليه وآله وسلمقَوْماً حَتَّى دَعَاهُمْ»

"Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], davet etmedikçe hiçbir kavimle savaşmamıştır." [ed-Darimi, Ahmed ve el- Hakim, tahric etti] Bunların hepsi, savaşmadan önce İslam'a davet edilmesinin vacip olduğuna dair bir delildir. İslam'a davet edilmesinin gerçekleşmesi içinse onlara davetin dikkat çekici bir şekilde tebliğ edilmesi kaçınılmazdır. Bundan dolayı İslami fikirlerin azametinin gösterilmesi farzdır. Çünkü tebliğin dikkat çekici bir şekilde gerçekleşmesi bu sayede olur. Dolayısıyla bu, metotla ilgili hükümlerden olup üsluplardan değildir.