Hilafet Devleti, Anayasa, Madde 60: Halife, valilerin işlerini takip etmelidir. Onları sıkıca murâkabe etmelidir. Hallerini keşfetmek, onları teftiş etmek ve hepsini veya bir kısmını zaman zaman toplayıp tebaanın şikayetlerini kendilerinden dinlemek için kendisine bir naib tayin etmelidir.

 Nitekim Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’in, Muaz’a ve Ebî Musa’ya yaptığı gibi velâyet verdiği zaman valileri sınadığı, -İbn-i Asâkir’in Tarih-i Dimaşk adlı eserinde belirttiği üzere ilim ehli nezdinde meşhur mektubu hakkında- Amru İbn-u Hazm’a yaptığı gibi nasıl hareket etmeleri gerektiğini beyan ettiği sabit olmuştur. el-Hafız ise el-İsabe’de şöyle dedi:

 "واسـتعمل النبي صلى الله عليه وآله وسلم عمرو بن حزم على نجـران"..

“Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], Amr İbn-u Hazm’ı Necran üzerine âmil yaptı Faraiz ve diyet hakkında kendisine yazılan bir mektubu ondan rivayet etti. Bunun dışında bu mektubu Ebû Davud, İbn-u Hibban, ed-Darîmi ve birçok kişi tahric etti.” Keza Bahreyn’e vali tayin ettiği zaman


«اسْـتَـوْصِ بَعَـبْـدِ قَـيْسٍ خَيْراً، وَأَكْرِمْ سَرَاتَهِمْ»

“Abdi Kays’a hayır tavsiye et, liderlerine de ikramda bulun!” diyerek Ebân İbn-u Sa’îd’e yaptığı gibi bazı önemli hususlarda onlara tembihte bulunduğu da sabit olmuştur. Yine Aleyhi’s Salâtu ve’s Selam’ın valileri hesaba çektiği, durumlarını açığa çıkarttığı, onlar hakkında kendisine aktarılanları dinlediği ve valileri toplananlar ve harcananlar konusunda muhasebe ettiği de sabit olmuştur. Nitekim Ebî Humeyd es-Sa’idî’den şöyle dediği rivayet edilmiştir:


«اسْـتَعْمَلَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وآله وسلم رَجُلاً مِنْ بَنِي أَسْدٍ يُقَالُ لَهُ ابْنُ اللُّتَبِيَّةِ عَلَى صَـدَقَـةٍ فَلَمَّا قَـدِمَ قَـالَ هَـذَا لَكُمْ وَهَـذَا أُهْدِيَ لِي فَقَامَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وآله وسلم عَلَى الْمِنْـبَرِ قَالَ سُفْيَانُ أَيْضًا فَصَعِدَ الْمِنْـبَرَ فَحَمِدَ اللَّهَ وَأَثْنَى عَلَيْهِ ثُمَّ قَالَ مَا بَالُ الْعَامِلِ نَـبْـعَـثُـهُ فَيَأْتِي يَقُولُ هَذَا لَكَ وَهَذَا لِي فَهَلاَّ جَلَسَ فِي بَيْتِ أَبِيهِ وَأُمِّهِ فَيَـنْـظُـرُ أَيُهْدَى لَهُ أَمْ لاَ وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لاَ يَأْتِي بِشَيْءٍ إِلاَّ جَاءَ بِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يَحْمِلُهُ عَلَى رَقَـبَـتِـهِ إِنْ كَانَ بَعِيرًا لَهُ رُغَاءٌ أَوْ بَقَرَةً لَهَا خُوَارٌ أَوْ شَاةً تَيْعَرُ ثُمَّ رَفَعَ يَدَيْهِ حَتَّى رَأَيْنَا عُفْرَتَيْ إِبْطَيْهِ أَلاَ هَلْ بَلَّغْتُ ثَلاَثا»

 

“Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], Benî Esd’den İbn-ul Lutbiyye adında bir adamı sadaka (zekat) üzerine görevlendirdi. Resulullah’a geldiğinde dedi ki: “Sizin için olan budur, bu da bana hediye edilen hediyedir.” Bunun üzerine Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] minbere çıktı. Sufyan da dedi ki: Minbere çıktı ve Allah’a hamdu senada bulunduktan sonra şöyle dedi: “Gönderdiğimiz âmile ne oluyor ki geliyor bu senin bu de benim diyor. Babasının evinde ve anasının evinde otursaydı da hediyesi ona gelseydi ya?! Nefsimi elinde bulundurana yemin olsun ki her kim haksızlıkla bir şey alırsa kıyamet gününde onu boynunda yüklenmiş olarak gelecektir. Eğer bu bir deve ise bağırarak, sığır ise böğürerek, koyun ise meleyerek sesini yükseltecektir.” Sonra ellerini iyice kaldırdı. O kadar ki koltukaltı kıllarını gördük ve üç defa: “Dikkat edin! Tebliğ ettim mi?” dedi.” [Muttefekun Aleyh] Ömer [RadiyAllahu Anh] de valiler üzerinde sıkı bir gözetici idi. Muhammed İbn-u Mesleme’yi, durumlarını açığa çıkarmak ve teftiş etmek üzere tayin etmişti. Yaptıklarını gözden geçirmek, raiyyenin kendileri hakkındaki şikayetleri pür dikkat dinlemek, onlarla birlikte vilayetin işleri hakkında müzakerelerde bulunmak üzere valileri Hac mevsiminde toplamıştı. Nitekim Ömer [RadiyAllahu Anh]’den çevresindekilere şöyle dediği rivayet edildi:

"أرأيتم إذا استعملت عليكم خير من أعلم ثم أمرته بالعدل، أكنت قضيت الذي علي قالوا: نعم، قال: لا، حتى أنظر في عمله، أعمل بما أمرته به أم لا"

“Bildiklerimin en hayırlısını üzerinize (vali, yönetici olarak) tayin etsem, sonra da adalet ile (davranmasını) emretsem, üzerimdekini (sorumluluğumu) yerine getirdiğim görüşünde olur musunuz?” Dediler ki: “Evet.” Dedi ki: “Hayır, tâ ki performansını ve emrettiklerimi yapıp yapmadığını görünceye kadar.” [el-Beyhaki es-Sünen’de ve eş-Şube Tavus’tan tahric etti] Yine valilerini ve âmillerini sıkı bir şekilde hesaba çekiyordu. Onları muhasebe etmedeki şiddeti öylesi bir dereceye varmıştı ki bir ara onlardan birini, hakkındaki delil henüz kesinleşmemiş iken sırf şüphe üzerine azletmişti. Bazen şüphe derecesine varmayan bir tereddütten ötürü dahi azlettiği oluyordu. Bir gün kendisine bu hususta sorulduğunda şöyle demişti:

"هان شيء أصلح به قوماً أن أبدلهم أميراً مكان أمير"

“Kendileri için bir emirin mekanını başka bir emir ile değiştirmem bir toplumu düzeltecekse, bu benim için elbette çok kolay bir şeydir.” [İbn-u Şebbe Tarih-ul Medine kitabında ve İbn- u Sa’da et-Tabakat’ta Hasen’den tahric etti] Ancak onlara karşı şiddetli olmakla birlikte onların ellerini serbest bırakıyor, yönetimdeki heybetlerini koruyor, onlara kulak veriyor ve hüccetlerini kendilerinden dinliyordu. Bir hüccete ikna olduğu zaman, ikna olduğunu gizlemiyor,  ondan sonra da âmilini övmekten geri kalmıyordu. Bir gün Hums üzerindeki âmili Umeyr İbn-u Sa’d’ın Hums minberi üzerinde iken şöyle dediği kendisine bildirildi:

"لا يزال الإسلام منيعاً ما اشـتـد السلطان. وليسـت شـدة السلطان قتلاً بالسـيـف أو ضرباً بالسوط، ولكن قضاءً بالحق وأخذاً بالعدل"

“Sultan şiddetli olduğu sürece İslam sapasağlam kalır. Ama sultanın şiddeti, kılıçla katlederek veya kırbaçla vurarak olmaz. Bilakis hak ile hükmederek ve adalete yapışarak olur.” [İbn- u Sa’d et-Tabakat’ta Saîd İbn-u Süveyd’den rivayet etti] Bunun üzerine Ömer, onun hakkında şöyle dedi:

"وددت لو أن لي رجلاً مثل عمير بن سعد أستعين به على أعمال المسلمين"

“Müslümanların işleri hakkında yardımını isteyebileceğim, Umeyr İbn-u Sa’d gibi bir adamın (yanımda) olmasını ne kadar çok isterdim.”