Yazdır
Kategori: Halife

Hilafet Devleti, Anayasa,  Madde 40: Halifenin halini değiştirip hilafetten çıkmasına sebep olan hususlar üç tanedir:

Bu maddenin delili; halifenin şartları hakkında varit olan nasslardır. Zira bu nasslar, bu şartların sadece hilafeti üstlenme şartları olmayıp devamlılık şartları olduğuna delalet etmektedir. Mesela [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur:

«لَنْ يُفْلِحَ قَوْمٌ وَلَّوْا أَمْرَهُمُ امْرَأَةً»

“Emirlerini (yönetimlerini) bir kadına tevdî eden bir toplum asla iflah olmayacaktır.” [el-Buhari, Ebî Bekre kanalıyla rivayet etti] Bu kavli vilayeti de kapsar. Madem ki kadının vali olması sahih değildir o halde bir erkeğin yönetici iken herhangi bir sebeple kadına dönmesi halinde bu şartı kaybetmiş ve azledilmesi vacip bir hale gelmiş olur. Aynı şekilde Allah, şöyle buyurmuştur:

{يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَأُولِي الْأَمْرِ مِنْكُمْ}

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin! Resule ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin!” [en-Nîsâ 59] Allahuteala’nın [ الأَمْرِ أُوْلِي] “emir sahiplerine de” kavlinin yanı sıra [كمْ  مِنْ] “sizden olan” kavli, emir sahibi olduğu sürece emir sahibinin Müslüman olmasının gerekliliği hususunda açık bir ifadedir. Dolayısıyla emir sahibi bizden olmadığı, yani kafir olduğu zaman Kuran’ın emir sahibi için koştuğu sıfat ortadan kalkmış ve Müslüman olma şartını kaybedince de velâyet-ul emirden azledilmiş olur. Çünkü bizden olmayan, yani Müslüman olmayan bir kimsenin veliyy-yul emir olması sahih olmaz. Hakeza halifenin şartları hakkında varit olan nassların hepsi mevsuf (tanımlanmış) için gerekli daimi sıfatları kapsayan kapsamlı nasslardır. Bu da bunların devamlılık şartları olduğuna sadece hilafeti üstlenme şartları olmadığına delalet etmektedir. Bunu göre halifenin şartlarının delilleri, aynı şekilde azli için de delil olmaktadır. Zira bu şartların bulunması hem hilafet inikadı hem de nassların mutlak olmasından dolayı devamlılığı için şarttır. Bu şartların ortadan kalkması hilafet inikadinin devamlılığını ortadan kaldırır. Dolayısıyla bu inikade göre görevlendirilen kimsenin velâyetinde baki kalmasına mani olur. Bu maddenin (a) fıkrasının delili işte budur.

 (b) fıkrasının deliline gelince; hilafet akdi ancak hilafet görevlerini yürütmek için yapılan bir akittir. Dolayısıyla halife, akdin üzerine cereyan ettiği şeyleri yürütmekten aciz kalırsa onu azletmek vacip olur. Çünkü o bu durumda yok gibidir. Ayrıca o, bir halife olarak kendisi için nasbedildiği işi yerine getirmekten aciz kalmasıyla dinin işleri ve Müslümanların maslahatları askıya alınmış olur. Bu ise ortadan kaldırılması gereken bir münkerdir ve ancak -başka birisinin halife olarak ikame edilebilmesi için- onun azledilmesi ile ortadan kalkar. Dolayısıyla bu durumda onun azledilmesi vacip olur. Ancak şu bilinmelidir ki bu durum, muayyen bir sebeple ilişkili değildir. Bilakis işini yapmaktan aciz bırakacak ona isabet eden her şey onun azledilmesini gerektirir. Eğer onu aciz bırakmazsa azledilmez. Bundan dolayı halife vücudunun uzuvlarından birini kaybederse bu onun azledilmesini gerektirir veya gerektirmez denilemeyeceği gibi muayyen bir hastalığa yakalandığında bu onun azledilmesini gerektirir veya gerektirmez de denilmez. Zira bu hususlara ilişkin olarak nasslarda kesinlikle hiçbir şey gelmemiştir. Bu husustaki tek şer-i hüküm şudur ki halifenin azlini gerektiren şey, sebebi her ne olursa olsun nasbedildiği işi yapmaktan aciz kalmasıdır. Bu ise halifeye hâs olan bir şey değildir. Bilakis ister vali gibi yönetici olarak nasbedilsin isterse daire müdürü gibi ücretli olarak nasbedilsin bir iş için nasbedilen herkes için geneldir. Dolayısıyla acziyet azledilmeyi gerektirir.

 (c) fıkrasına gelince; (b) fıkrasının delili bu fıkra için de delildir. Şöyle ki halifenin kendisi için nasbedildiği işi yapmaktan aciz kalması iki kısımdır: Fiilen aciz olması ve hükmen aciz olmasıdır. Fiilen aciz olmasına gelince; bedensel olarak aciz olmasıdır. Yani halifenin bedensel olarak işini yapma gücünü kaybetmesidir. İşte (b) fıkrasında geçen husus budur. Hükmen aciz olmasına gelince; bedensel olarak işini yapamaya muktedir olmasına rağmen işini yapmaya yönelik tasarruflarda bulunmaktan aciz kalmasıdır. Dolayısıyla onun hükmü fiilen aciz olma hükmündedir. Çünkü o, kendi işlerinde tasarrufta bulunmaktan aciz olmasından dolayı kendisi için nasbedildiği işi bizzat kendisi yapmaya güç yetirememektedir. Dolayısıyla yok gibi olmaktadır. Bunun içindir ki onun azledilmesi vacip olur. Bunun ise iki durumu vardır: Birincisi hacr (tasarruftan men edilme) hali ve ikincisi tasallut (altında kalma) halidir. Hacr (tasarruftan men edilme) haline gelince; işlerin infazını tekeline alan yakın çevresinden bir kişinin halifeye musallat olarak halifenin infaz işini yürütmesine mani olması ve bu mutasallıtın hilafet mansıbını bizzat ele geçirmesidir. Dolayısıyla bu durumda halife, sözlü tasarruflarda bulunmaktan men edilmiş el-mahcur aleyh bir kimse gibi olur. Madem ki hilafet akdi, ancak halifenin şahsı için yapılmıştır o halde hilafeti bizzat kendisi ele almalıdır. Kendisine yardımcıları tarafından getirilen bu hacr veya tasallut sebebiyle kendisi için nasbedildiği işleri yapma kudretini kaybetmiş olmaktadır. Bunun içindir ki yok gibi olur ve onun azledilmesi gerekir. Ancak bu durumda bakılır; eğer halifeye musallat olan kimsenin bu tasallutunu ortadan kaldırmaya ve hacr halinden kurtarılmasına dair bir ümit varsa ona bir müddet mühlet verilir. Eğer hacr halinden kurtulmazsa azledilir. Eğer bir ümit yoksa derhal azledilir.

 Tasallut haline gelince; kurtulmaya gücü yetmediği galip bir düşmanın eline esir düşmesidir. Dolayısıyla ister bu düşman kafirlerden olsun isterse bağilerden olsun bu durum, onu Müslümanların işlerine bakmaktan aciz bırakmasından dolayı imamet akdinin devam etmesine mani olur. Bu durumda ya savaş ya da fidye yoluyla onu kurtarmak ümmetin tamamına vacip olur. Eğer kafirlerin elinde esir olup ondan ümit kesilmişse derhal azledilir. Eğer bağilerin elinde ise bakılır; onların (Müslümanların) bir imamı var ve ondan da ümit kesilmişse derhal azledilir. Eğer onların (Müslümanların) bir imamı yoksa onun hükmü hacr hali hükmündedir. Yani ona bir müddet mühlet verilir. Eğer esaretten kurtarılamazsa azledilir.

 Üç fıkranın delili işte bunlardır ve bunlar cümleten hilafetin şartlarının delilleridir. Dolayısıyla halifenin kendisi için nasbedildiği şeyleri yerine getirmeye muktedir olması da şarttır ve kendisi için nasbedildiği işi yapmaktan aciz kalması bu şartı kaybetmesidir. Ancak şunun mülahaza edilmesi gerekir ki bu şartların bazılarının kaybedilmesi halifeyi hilafetten çıkarırken, yani derhal akdini feshederken bazılarının kaybedilmesi onu hilafetten çıkarmaz ama azlini gerektirir. Mesela İslam’dan irtidat etmesi, sürekli bir delilikle delirmesi ve kurtulma ümidi olmaksızın şahsının ellerinde olacak şekilde fiziki olarak kafirlerin eline esir düşmesi gibi bu üç durumda hilafetten dışarı çıkar ve azledilmesine hükmedilmemiş olsa bile derhal azledilir. Dolayısıyla ona itaat etmek vacip olmadığı gibi emirleri de infaz edilmez. Zira bu durumda onunla yapılan hilafet akdi fesholmuştur. Ancak açık bir fıskla fasık hale gelmesi gibi adaletinin cerh olması veya kadına veya hem erkek hem de dişilik organı olan hünsaya dönüşmesi veya sürekli olmayan bir deliliğe tutulması veya hilafeti yürütmekten fiilen aciz kalması veya yakın çevresinden bir veya birkaç kişinin kendisine musallat olup işlerin yürütülmesine hükmeder hale gelerek halifeyi hacr altına almaları veya kurtuluş ümidinin olduğu fizikî esir durumuna düşmesi veya kendisini yönlendirdikleri kafirlerin nüfuzu altına girmesi gibi bu yedi halden herhangi birinin meydana gelmesi halinde onun azledilmesi gerekir. Fakat ancak hakimin kararıyla azledilir. Bu yedi halin hepsinde azledildiğine dair bir karar çıkıncaya kadar ona itaat etmek ve emirlerini infaz etmek gerekir. Çünkü bu hallerden her birinde hilafet akdi halifenin kendisinden fesholmaz. Bilakis hakimin kararını gerektirir. Kaybolmasıyla halifeyi hilafetten çıkaran şartlar ile kaybolmasıyla halifeyi hilafetten çıkarmayan fakat onu azledilmeye müstahak kılan şartlar arasındaki fark şudur: Birinci kısım şartlar akde veya akdin rükünlerinden bir rükne bağlı olmasından dolayı kaybolmaları akdi aslı ve vasfıyla meşru olmayan bir duruma sokar. Bu durumda akit batıl olur. Hilafet inikadi sırasında bunlar bulunmazsa akit batıl olur ve akdolunmaz. Hilafet sırasında bunlardan birisi arız olursa akit batıl olur ve halifenin zatından fesholur. Bu da Müslüman olması, âkil olması ve işleri bizzat kendisinin yürütmeye muktedir olması gibi. Ancak akdin kendisine ve rükünlerinden bir rükne bağlı olmayan fakat akitten ayrılmaz bir sıfata bağlı olmasından dolayı kaybolmaları akdi meşruluktan dışarı çıkarmayıp bilakis asli ile meşru olan ancak vasfı ile onu meşruluktan çıkaran şartlardır. Bu durumda akit batıl olmaz fakat fasit olur. Hilafet akdi yapılırken bu şartlar bulunmazsa hilafet akdi akdolunur fakat fasit olur ve feshi hakimin kararını gerektirir. Bu da erkek olması, adil olması şartı ve benzerleri gibi. İşte halifenin halindeki onu hilafetten dışarı çıkaran değişim ile onu hilafetten dışarı çıkarmayıp ancak onu azledilmeye müstahak kılan değişim arasındaki fark buradan gelmektedir.