Hilafet Devleti, Anayasa,  Madde 34: Halife nasbetme metodu biattir. Halifeye biat verilip halifenin nasbedilmesinin fiili icraatları ise şunlardır:      a. Mezâlim Mahkemesi hilafet mansıbının boşaldığını ilan eder.     b. Geçici emir, görevlerine başlar ve hemen adaylık kapısının açıldığını ilan eder.     c. Mezâlim Mahkemesinin kararıyla, inikad şartlarını tamamlayan adayların başvuruları kabul edilir ve diğer adayların başvuruları değerlendirmeye alınmaz.     d. Ümmet Meclisinin Müslüman üyeleri, Mezâlim Mahkemesinin başvurularını kabul ettiği adaylar arasında iki seçim yapar. İlk seçimde oy çoğunluğu ile adaylardan altısını seçerler. İkinci seçimde oy çoğunluğu ile altı adaydan ikisini seçerler.     e. İki adayın ismi ilan edilir ve Müslümanların, bu adaylardan birini seçmesi istenir.     f. Seçim sonucu ilan edilir ve seçmen oylarının çoğunluğunu alan, Müslümanlar tarafından öğrenilir.     g. Müslümanlar, Allah’ın kitabı ile Resulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem"’in sünneti ile amel etmek üzere oyların çoğunluğunu alan kimseye Müslümanların halifesi olarak biat vermeye başlarlar. h. Biatin tamamlanmasının ardından Müslümanların halifesi olan kimse, nasbedildiği haberi tüm ümmete ulaşıncaya dek, ismi ve hilafetin kendisine inikad olması için gerekli yeterliliği sağlayan sıfatlara sahip olduğu da belirtilerek herkese ilan edilir.     i. Yeni halifenin nasbedilme icraatlarının bitmesiyle birlikte geçici emirin velâyeti (görevi) sona erer.

Madde 34: Halife nasbetme metodu biattir. Halifeye biat verilip halifenin nasbedilmesinin fiili icraatları ise şunlardır:

  • a. Mezâlim Mahkemesi hilafet mansıbının boşaldığını ilan eder.
  • b. Geçici emir, görevlerine başlar ve hemen adaylık kapısının açıldığını ilan eder.
  • c. Mezâlim Mahkemesinin kararıyla, inikad şartlarını tamamlayan adayların başvuruları kabul edilir ve diğer adayların başvuruları değerlendirmeye alınmaz.
  • d. Ümmet Meclisinin Müslüman üyeleri, Mezâlim Mahkemesinin başvurularını kabul ettiği adaylar arasında iki seçim yapar. İlk seçimde oy çoğunluğu ile adaylardan altısını seçerler. İkinci seçimde oy çoğunluğu ile altı adaydan ikisini seçerler.
  • e. İki adayın ismi ilan edilir ve Müslümanların, bu adaylardan birini seçmesi istenir.
  • f. Seçim sonucu ilan edilir ve seçmen oylarının çoğunluğunu alan, Müslümanlar tarafından öğrenilir.
  • g. Müslümanlar, Allah’ın kitabı ile Resulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem"’in sünneti ile amel etmek üzere oyların çoğunluğunu alan kimseye Müslümanların halifesi olarak biat vermeye başlarlar. h. Biatin tamamlanmasının ardından Müslümanların halifesi olan kimse, nasbedildiği haberi tüm ümmete ulaşıncaya dek, ismi ve hilafetin kendisine inikad olması için gerekli yeterliliği sağlayan sıfatlara sahip olduğu da belirtilerek herkese ilan edilir.
  • i. Yeni halifenin nasbedilme icraatlarının bitmesiyle birlikte geçici emirin velâyeti (görevi) sona erer.

Şeriat, ümmete başlarına bir halife nasbetmelerini farz kıldığında, halifeyi nasbetmenin gerçekleştiği metodu da belirlemiştir. Bu metot; kitap, sünnet ve icmâ-us sahâbe ile sabittir. İşte bu metot biattir. Halifenin nasbedilmesi, Allah’ın kitabı ve resulünün sünneti ile amel etmek üzere Müslümanların kendisine biati ile gerçekleşir. Müslümanlardan kasıt, -eğer hilafet kurulu ise- önceki halifenin Müslüman raiyyesidir veya -eğer hilafet kurulmamışsa- hilafetin (ilk anda) kurulduğu ülkenin Müslüman halkıdır.

 Bu metodun biat olmasına gelince; Müslümanların Resul "Sallallahu Aleyhi ve Sellem"’e biat etmelerinden ve Resul "Sallallahu Aleyhi ve Sellem"’in imâma biat etmemizi emretmesinden sabittir. Müslümanların Resul "Sallallahu Aleyhi ve Sellem"’e biat etmelerine gelince; bu, nübüvvet üzere bir biat değil, ancak yönetim üzere bir biat idi. Zira bu, tasdik üzere bir biat değil, amel üzere bir biat idi. Nitekim Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e, nebi ve resul olması itibariyle değil, yönetici olması itibariyle biat edilmişti. Çünkü nübüvveti ve risaleti ikrar imandır, biat değildir. O halde geriye, ona verilen biatin devlet başkanı olması itibariyle verildiği kalmaktadır. Biat, hem Kuran’da hem de hadiste varit olmuştur. Allah "Subhânehu ve Te’alâ" şöyle buyurmuştur:

}يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِذَا جَاءَكَ الْمُؤْمِنَاتُ يُبَايِعْنَكَ عَلَى أَنْ لَا يُشْرِكْنَ بِاللَّهِ شَيْئًا وَلَا يَسْرِقْنَ وَلَا يَزْنِينَ وَلَا يَقْتُلْنَ أَوْلَادَهُنَّ وَلَا يَأْتِينَ بِبُهْتَانٍ يَفْتَرِينَهُ بَيْنَ أَيْدِيهِنَّ وَأَرْجُلِهِنَّ وَلَا يَعْصِينَكَ فِي مَعْرُوفٍ فَبَايِعْهُنَّ{

“Ey Nebi! Mümin kadınlar hiçbir şeyi Allah’a şirk koşmayacaklarına, hırsızlık yapmayacaklarına, çocuklarını öldürmeyeceklerine, elleri ve ayakları arasında bir iftira düzüp getirmeyeceklerine (zina mahsulü çocukları nikâhlı kocalarına nispet etmeyeceklerine), hiçbir marufta sana isyan etmeyeceklerine dair biat etmek üzere sana geldikleri zaman onların biatini al.” "el-Mumtehine 12" Ve şöyle buyurmuştur:

{ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ}

“Muhakkak ki ona biat edenler ancak Allah’a biat etmişlerdir… Allah’ın eli onların elleri üzerindedir.” "Fetih 10" El-Buhari ise bir rivayetinde şöyle demektedir: “İsmail bize hadis olarak nakletti ki Mâlik İbn-u Yahya İbn-u Sa’id, Ubade İbn-ul Velîd’in kendisine, babası Ubade İbn-us Samit’in şöyle dediğini haber verdiğini hadis olarak nakletti:

»بَايَعْنَا رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وآله وسلم عَلَى السَّمْعِ وَالطَّاعَةِ، فِي الْمَنْشَطِ وَالْمَكْرَهِ، وَأَنْ لاَ نُنَازِعَ الأَمْرَ أَهْلَهُ، وَأَنْ نَقُومَ أَوْ نَقُولَ بِالْحَقِّ حَيْثُمَا كُنَّا، لا نَخَافُ فِي اللَّهِ لَوْمَةَ لائِمٍ«

“Resulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem"’e zorlukta ve kolaylıkta işitip itaat edeceğimize, ehli (yöneticiler) ile yönetim hakkında çekişmeyeceğimize, her nerede olursak olalım, hakkı ikame edeceğimize veya söyleyeceğimize ve hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayacağımıza dair biat ettik.” Muslim ise Abdullah İbn-u Amr İbn-ul Âs’tan Resulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem"’in şöyle buyurduğunu rivayet etti:

... »وَمَنْ بَايَعَ إِمَامًا فَأَعْطَاهُ صَفْقَةَ يَدِهِ وَثَمَرَةَ قَلْبِهِ، فَلْيُطِعْهُ إِنِ اسْتَطَاعَ، فَإِنْ جَاءَ آخَرُ يُنَازِعُهُ فَاضْرِبُوا عُنُقَ الآخَرِ«

“Her kim bir imâma "halifeye" biat edip elinin ayasını ve kalbinin semeresini verirse, gücü yettiğince ona itaat etsin. Eğer bir diğeri onunla (yönetimi ele geçirmek üzere) çekişmek için gelirse, o diğerinin boynunu vurun!” Yine Muslim, Ebû Sa’id el-Hudri’den Resulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem"’in şöyle buyurduğunu rivayet etti:

« إِذَا بُويِعَ لِخَلِيفَتَيْنِ فَاقْـتُلُوا الآخَرَ مِنْهُمَا»

“İki halifeye biat edildiğinde onlardan diğerini (ikincisini) öldürün.” Yine Muslim, Ebû Hâzim’den şöyle dediğini rivayet etti:

»قاعدت أبا هريرة خمس سنين، فسمعته يحدث عن النبي صلى الله عليه وآله وسلم قال: «كَانَتْ بَنُو إِسْرَائِيلَ تَسُوسُهُمْ الأَنْبِيَاءُ، كُلَّمَا هَلَكَ نَبِيٌّ خَلَفَهُ نَبِيٌّ، وَإِنَّهُ لا نَبِيَّ بَعْدِي، وَسَيَكُونُ خُلَفَاءُ فَيَكْثُرُونَ، قَالُوا: فَمَا تَأْمُرُنَا؟ قَالَ: فُوا بِبَيْعَةِ الأَوَّلِ فَالأَوَّلِ، أَعْطُوهُمْ حَقَّهُمْ، فَإِنَّ اللَّهَ سَائِلُهُمْ عَمَّا اسْتَرْعَاهُمْ«

“Ebâ Hurayra ile beş sene oturdum. Onu, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle dediğini tahdis (hadis olarak rivayet) ederken işittim: “İsrail oğulları, nebiler tarafından siyaset ediliyordu (yönetiliyordu). Bir nebi vefat edince, bir diğer nebi ona halef oluyordu. Artık benden sonra nebi yoktur. Halifeler olacak da çoğalacaklardır.” Dediler ki: “Öyleyse bize ne emredersiniz?” Dedi ki: “Önceki ilk biatinize sadakat gösterin ve onlara haklarını verin. Muhakkak ki Allah, yönettikleri hakkında (ne yaptıklarını) onlara soracaktır.” Halifeyi nasbetme metodunun biat olduğuna dair kitabın ve sünnetin nassları gayet açıktır. Sahâbenin tamamı da bunu böyle anlayıp üzerinde yürümüşlerdir. Raşidi halifelere verilen biatler bu hususta oldukça nettir.

 Kendisi ile halifenin nasbedilmesi işleminin tamamlandığı, biat edilmeden önceki pratik işlemlere gelince; bunlar, Resul "Sallallahu Aleyhi ve Sellem"’in vefatının akabinde gelen Raşidi halifelerin -ki onlar Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali "Rıdvânullahi Aleyhim"’dir- üzerinde meydana gelenlerden anlaşılır. Sahâbenin tamamı buna sükut edip onaylamıştı ki şayet şeriata muhalif olsaydı, -hele bu, Müslümanların varlığının (devletinin) ve İslam ile yönetimin bekasının kendisine bağlı olduğu en önemli husus ile ilgili iken- hiç şüphesiz reddederlerdi. O halifelerin nasbedilmesinde meydana gelenleri incelediğimizde, bazı Müslümanların Benî Sâ’ide sakîfesinde tartıştıklarını  görürüz. Adaylar ise Sa’d, Ebâ Ubeyde, Ömer ve Ebu Bekir idi. Ancak Ömer ve Ebâ Ubeyde, Ebu Bekir ile yarışanlardan olmaya razı olmadılar. Böylece mesele, adeta başkası değil ancak Ebû Bekir ile Sa’d İbn-u Ubade arasında kaldı. Ve tartışmalar neticesinde Ebû Bekir’e biat edildi. Sonra ikinci gün Müslümanlar mescide davet edildi ve onlar da Ebû Bekir’e biat ettiler. Sakîfedeki biat, onu Müslümanların halifesi haline getiren inikad biati idi. Mescitte ikinci günkü biat ise itaat biati idi. Ebû Bekir, hastalığının ölümcül bir hastalık olduğunu hissettiğinde ve bilhassa Müslümanların ordularının zamanın büyük devletleri olan Fars ve Rum devletleri ile savaş halinde olduğunu dikkate aldığında, Müslümanların halifelerinin kim olacağı konusunda kendileri ile istişare etmek üzere Müslümanları çağırdı. Bu istişareler üç ay boyunca sürdü. Süreci tamamlayıp Müslümanların ekseri görüşünü öğrenince kendilerine, Ömer’in kendisinden sonra halife olabileceğini önerdi, bugünkü tabirle “aday” gösterdi. Bu öneri veya aday gösterimi, Ömer’in kendisinden sonraki halifeliğine yönelik bir akit olmadı. Çünkü Müslümanlar, Ebû Bekir "RadiyAllahu Anh"’in vefatından sonra mescide geldiler ve Ömer "RadiyAllahu Anh"’a hilafet için biat verdiler. Böylece o, Ebî Bekir’in istişareleri veya önerisi ile değil bu biat ile Müslümanların halifesi oldu! Çünkü Ömer’in Ebî Bekir tarafından aday gösterilmesi, Ömer’in hilafetine yönelik bir akit olsaydı, Müslümanların biatine ihtiyaç duymazdı. Buna ilaveten, daha önce zikrettiğimiz gibi Müslümanların biati olmaksızın hiçbir kimsenin halife olamayacağına açıkça delalet eden nasslar vardır. Ömer "RadiyAllahu Anh" hançerlendiği vakit, Müslümanlar kendisinden bir halife adayı seçmesini isteyince o bunu reddetti. Müslümanlar üzerine çok düşünce, bunun için altı kişi belirledi. Yani onlar için altı kişiyi (aday gösterdi). Sonra insanlara salâhı kıldırması ve kendileri için belirlediği üç gün içerisinde, Ömer’in aday gösterdiği kişiler aralarından birini halife seçinceye kadar üzerlerinde kaim olması için Suheyb’i tayin etti ve Suheyb’e şöyle dedi:

«... فإن اجتمع خمسة، ورضوا رجلاً، وأبى واحد، فاشدخ رأسه أو اضرب رأسه بالسيف ...»

“(Altı adaydan) beşi birleşir ve bir adama razı olurlar da birisi reddederse, kılıçla onun başını uçur!” Nitekim bunu, Taberi “et-Tarih” kitabında, İbn-u Kuteybe Halifeler Tarihi olarak bilinen “el-İmâme ve’s Siyase” kitabında ve İbn-u Sa’d “et-Tabakât-il Kubra” kitabında nakletmiştir. Sonra Ömer "RadiyAllahu Anh" o adayları koruması için elli adam ile birlikte Ebâ Talhâ el-Ensârî’yi tayin etti. el-Mikdâd İbn-ul Esved’i de adayların toplanma mekanını seçmekle sorumlu kıldı. RadiyAllahu anhin vefatından sonra, adayların katılımıyla toplantı düzenlenmesinin ardından Abdurrahman İbn-u Avf şöyle dedi:

"أيكم يخرج منها نفسه ويتقلدها على أن يوليها أفضلكم"

“Sizden kim, nefsini geri çekip onu (Hilafet’i) en faziletlinize tevdî etme işini üzerine alır?” Hepsi sustu. Bunun üzerine Abdurrahman,

"أنا أخلع نفسي"

4“Ben kendimi (adaylığımı) geri çekiyorum” dedikten sonra her biri ile teker teker istişare ederek onlara, kendilerini sarf-ı nazar etmeleri halinde aralarından kimi hilafete daha layık gördüklerini sordu. Cevapları şu ikisi üzerinde yoğunlaşıyordu: Ali ve Osman. Ondan sonra Abdurrahman Müslümanların görüşlerine yöneldi ve o ikisinin hangisini istediklerini sordu. Hem erkeklere hem de kadınlara soruyor, insanların görüşlerini araştırıyordu. RadiyAllahu Anh, yalnızca gündüzleri değil, geceleri de çalışıyordu. El-Buhari, Misver İbn-ul Mahrame’nin şöyle dediğini tahric etti:

»طَرَقَنِي عَبْدُ الرَّحْمَنِ بَعْدَ هَجْعٍ مِنْ اللَّيْلِ، فَضَرَبَ الْبَابَ حَتَّى اسْتَيْقَظْتُ، فَقَالَ أَرَاكَ نَائِمًا، فَوَاللَّهِ مَا اكْتَحَلْتُ هَذِهِ اللَّيْلَةَ بِكَبِيرِ نَوْمٍ«

“Abdurrahman bir gece yarısı kapımı çaldı. Ben uyanıncaya kadar kapıya vurdu. Sonra şöyle dedi: Görüyorum ki uyuyorsun! Vallahi şu gece gözüme büyük bir uyku girmedi.” İnsanlar sabah salâhını kıldıklarında Osman’ın biati tamamlandı. Böylece Osman, Ömer’in bunun için altı kişi belirlemesi ile değil Müslümanların biati ile halife oldu. Sonra Osman katledildi. Bunun üzerine Medine ve Kûfe’deki Müslümanların çoğunluğu Ali İbn-u Ebî Talib’e biat ettiler. Böylece o da Müslümanların biati ile halife oldu.

 Onların, Rıdvânullahu Aleyhim’in biatlerinin keyfiyeti tahkik edildiğinde açığa çıkmaktadır ki Hilafet’e aday olanlar insanlara ilan ediliyordu ve onların hepsi de inikad şartlarına sahip idiler. Sonra ümmetin temsilcileri olarak Müslümanlardan Ehl-il Hâl ve’l Akd’in görüşü alınıyordu ki Raşidi halifelerin döneminde bu temsilciler biliniyordu. Zira onlar, sahabeler "Rıdvânullahi Aleyhim" idi veya Medine halkı idi. Sahâbenin veya çoğunluğunun istediği kimseye, inikad biat ile biat ediliyor, böylece itaat edilmesi vacip olan halife haline geliyor, sonra Müslümanlar kendisine itaat biati ile biat ediyorlardı. Böylece halife ortaya çıkıyor ve yönetim ile otoritede ümmetin naibi oluyordu.

 Adayların sınırlandırılmasına gelince; raşidi halifelerin nasbedilme keyfiyeti incelendiğinde, orada bir sınırlandırma yapılmış olduğu açığa çıkar. Mesela Benî Sâ’ide sakîfesindeki adaylar; Ebâ Bekir, Ömer, Ebâ Ubeyde ile Sa’d İbn-u Ubade idi ve onlarla yetinilmiş idi. Lakin Ömer ile Ebâ Ubeyde, Ebî Bekir ile muadil değillerdi ve bu hususta onunla yarışamadılar. Böylece adaylık fiili olarak Ebî Bekir ile Sa’d İbn-u Ubade arasında kaldı. Sonra sakîfedeki Ehl-il Hâl ve’l Akd, Ebâ Bekir’i halife olarak seçti ve inikad biati ile ona biat etti. Sonra ertesi gün Müslümanlar, mescitte Ebu Bekir’e itaat biati ile biat ettiler.

 Ebû Bekir, Müslümanlar için Ömer’i halife adayı gösterdi ve onunla birlikte başka bir aday olmadı. Böylece Müslümanlar ona evvelâ inikad biati ile, sonra da itaat biati ile biat ettiler.

 Ömer, Müslümanlar için aralarından birini halife seçecekleri altı aday gösterip onları sınırlandırdı. Sonra Abdurrahman İbn-u Avf, diğer beş aday ile tartıştı ve diğerleri onu vekil kıldıktan sonra adayları iki kişi ile, Ali ve Osman ile sınırlandırdı. Ondan sonra insanların görüşlerini soruşturdu ve bu görüşler Osman’ın halife olması yönünde istikrar buldu.

 Ali "RadiyAllahu Anh"’e gelince; hilafet için onunla birlikte başka bir aday olmadı. Bunun üzerine Medine ve Kûfe’deki Müslümanların çoğu kendisine biat ettiler ve böylece dördüncü halife oldu.

 Osman "RadiyAllahu Anh"’in biatinde şu hususlar meydana gelmiştir: Halife seçimi için tanınan en azami müddetin, geceleri ile birlikte üç gün olması ve yine aday sayısının altı (6) aday ile daha sonra iki (2) aday ile sınırlandırılması. Sadedinde olduğumuz çerçevedeki faydasından ötürü meydana gelenlerin keyfiyetini bir kısım detayları ile birlikte zikredeceğiz:

1. Ömer "RadiyAllahu Anh" hicrî 23. yılın Muharrem ayının başında pazar günü sabahı vefat etti. Zira hicrî 23. yılın Zilhicce ayının bitimine dört gün kala, çarşamba günü sabah salâhını mihrapta kılarken Ebî Lu’lue "Allah onu lanetlesin" tarafından hançerlenmişti. Ömer "RadiyAllahu Anh"’in vasiyeti üzerine cenaze salâhını Suheyb "RadiyAllahu Anh" kıldırmıştı.

2. Ömer’in defin işi tamamlandıktan sonra el-Mikdâd, Ömer "RadiyAllahu Anh"’in tavsiye ettiği altı kişilik Ehl-iş Şurâ’yı bir evde topladı. Ebû Talhâ da onları korumaya gitti. Böylece birbirleri ile istişare etmek üzere bir araya gelmiş oldular. Sonra aralarından razı olacakları birini halife seçmesi için Abdurrahman İbn-u Avf’a vekalet verdiler.

3. Abdurrahman İbn-u Avf, onlarla tartışmaya ve her birine teker teker, halife olmamaları halinde ötekilerden kimi halife olarak görmek istediklerini sormaya başladı. Cevapları Ali ile Osman’dan ötesine geçmiyordu ve dolayısıyla Abdurrahman işi, o altısından bu ikisine hasretti.

4. Bundan sonra Abdurrahman, bilindiği gibi, insanlar ile istişare etmeye başladı.

5. Çarşamba gecesi, yani Ömer "RadiyAllahu Anh"’in vefat ettiği günden "pazar gününden" sonraki üçüncü günün gecesi Abdurrahman, bacısının oğlu el-Misver İbn-u Mahrame’nin evine gitti. Bundan sonrasını İbn-i Kesîr’in el-Bidâye ve’n Nihâye isimli kitabından aktarıyoruz: “Ömer’in vefatından sonraki dördüncü günün sabahına ilerleyen gece, bacısının oğlu el-Misver İbn-u Mahrame’nin evine geldi ve ona şöyle dedi:

"أنائم يا مسـور؟ والله لَم أغتمض بكثير نـوم منذ ثلاث"…

“Uyuyor musun, Yâ Misver? Vallahi şu üç gündür gِzüme bir damla uyku girmedi…” Yani Ömer’in vefat ettiği pazar sabahından sonraki üç gecedir. Yani pazartesi gecesi, salı gecesi ve çarşamba gecesi. Devamla şöyle dedi:

 "إذهب فادع إليَّ علياً وعثمان" …

“Git, bana Ali ile Osman’ı çağır..!” Sonra onlarla birlikte mescide çıktı… Ve insanlara salâha toplanmaları için genel bir nidada bulunuldu.” Bu, çarşamba sabahı idi. Sonra Ali "RadiyAllahu Anhu ve KerramAllahu Vechehu"’nun elinden tuttu ve ona, Allah’ın kitabı ve resulünün sünnet ile Ebî Bekir ve Ömer’in fiilleri üzere biat vermeyi kabul edip etmediğini sordu. Ali "KerramAllahu Vechehu"’nun meşhur cevabı şöyle oldu: “Allah’ın kitabı ve resulünün sünneti üzerine, evet.” Ebî Bekir ile Ömer’in fiillerine gelince; ben kendi görüşüm ile içtihat ederim.” Bunun üzerine onun elini bırakıp Osman’ın elini tuttu. Aynı soruyu ona da sordu. O da: “Ey Allah’ım, evet!” diye cevap verdi. Böylece Osman "RadiyAllahu Anh"’in biati tamamlanmış oldu.

 O günün sabah salâhı ile öğle salâhını insanlara Suheyh "RadiyAllahu Anh" kıldırdı. Sonra ikindi salâhını, Müslümanların halifesi olarak Osman "RadiyAllahu Anh" kıldırdı. Yani Osman "RadiyAllahu Anh"’in inikad biati sabah salâhından itibaren başlamasına rağmen, Medine’deki Ehl-il Hâl ve’l Akd’in Osman’a biati tamamlanmadan Suheyb’in emirliği sona ermedi ki bu, ikindiden az önce tamamlanmıştı. Zira sahâbeler, o gün öğleden sonrasına ve ikindi öncesine dek Osman’ın biatine çağrıda bulunuyorlardı ve iş, ikindinin hemen öncesinde tamamlanabilmişti. Bunun üzerine Suheyb’in emirliği sona ermiş ve Osman, halifeleri olarak insanlara ikindi salâhını kıldırmıştı.

 El-Bidâye ve’n Nihâye yazarı, Osman’a biat verilmesi işi sabah vaktinde tamamlandığı halde, insanlara öğle salâhını niçin Suheyb’in kıldırdığını şöyle açıklamaktadır: “… İnsanlar mescitte ona biat ettiler. Sonra Dâr-uş Şurâ’ya, "yani Ehl-iş Şurâ’nın toplandığı eve" götürüldü. İnsanların geri kalanı da ona biat ettiler. Öğle sonrasına kadar biat tamamlanmamış olmalı ki o günün öğle salâhını Mescid-i Nebevî’de Suheyb kıldırdı ve Emirul Müminîn olarak Halife Osman’ın Müslümanlara kıldırdığı ilk salâh ikindi salâhı oldu…”

 Binaenaleyh Hilafet mansıbının "vefat, azil veya başka nedenler ile" boşalmasından sonra adaylık sırasında aşağıdaki hususlar dikkate alınmalıdır:

  • 1. Adaylık konusundaki çalışma, belirlenen günler boyunca gece-gündüz yapılır.
  • 2. İnikad şartlarına sahip olmaları bakımından adaylar sınırlandırılır ve bunu, Mezâlim Mahkemesi yapar.
  • 3. Ehil olan adaylar iki kez sınırlandırılır: Birincisinde altı (6) kişi ile ve ikincisinde iki (2) kişi ile. Bu iki sınırlandırmayı da -ümmetin temsilcisi olması bakımından- Ümmet Meclisi yapar. Çünkü ümmet Ömer’i yetkili kıldı, o da adayları altı kişi kıldı. Altı kişi de aralarından Abdurrahman’ı yetkili kıldılar, o da tartışmalardan sonra adayları iki kişi kıldı. Açıkça görüldüğü gibi bütün bunlarda mercî ümmettir, yani onun temsilcileridir.
  • 4. Seçimlerin ve biatin tamamlanmasından sonra Müslümanların halifesinin kim olduğu, ismi ve kendisini hilafet inikadına ehil kılan sıfatlara sahip olduğu zikredilmekle birlikte nasbedildiği haberi ümmetin tamamına ulaşıncaya kadar alenen ilan edilir.
  • 5. Geçici emirin salahiyetleri; seçim sonuçlarının ilanı ile değil, bilakis biat icraatlarının sona ermesi ve halifenin nasbedilmesi ile son bulur. Zira Suheyb’in emirliği Osman’ın seçilmesi ile değil, bilakis biatinin tamamlanması ile son bulmuştur.

 Buraya kadar geçenler, halifenin vefatı veya azli veya benzer durumlarda, yerine yeni bir halifenin çıkarılması halinde geçerlidir.

 İslami Hilafet’in Hicrî 28 Recep 1342 el-muvâfık Miladî 3 Mart 1924 tarihinde İstanbul’da yıkılmasından şu ana kadar olduğu gibi hiçbir yerde mutlak olarak halifenin bulunmaması ve şeriatın hükümlerini infaz etmek ve İslami daveti dünyaya taşımak üzere halifelerini ikame etmeleri tüm Müslümanlar üzerine farz olması haline gelince; bu durumda İslami âlemdeki mevcut İslami beldelerden her bir belde, bir halifeye biat verip Hilafet’i ona inikad edebilir. Bu İslami beldelerden herhangi bir belde, bir halifeye biat verirler ve Hilafet’i ona inikad ederlerse, o belde halkının kendisine Hilafet’i inikad etmelerinden sonra, diğer beldelerdeki Müslümanların itaat biati, yani inikad "bağlılık" biati ile biat vermeleri üzerlerine farz olur. Şu şartla ki inikad biati vermeye ehil olması için belde aşağıdaki dört unsura sahip olmalıdır:

Birincisi: O beldenin sultanı (hakimiyeti), tek başlarına Müslümanlara dayalı zâti (öz) bir sultan olmalı, kafir bir devlete veya kafirin nüfuzuna dayalı olmamalıdır.

İkincisi: O beldedeki Müslümanların emanı (güvenliği), İslam emanı ile sağlanmalıdır, küfür emanı ile değil! Yani içeriden ve dışarıdan himayesi, sırf İslami bir kuvvet olması itibariyle Müslümanların kuvvetine dayalı İslam himayesi altında olmalıdır.

Üçüncüsü: İslam’ın tatbiki; kâmilen, inkılaben, şamilen bir tatbik ile derhal ve doğrudan başlatılmalı ve aynı minvalde İslami daveti yüklenmeye girişilmelidir.

Dördüncüsü: Efdaliyet şartlarına sahip olmasa dahi Hilafet’in inikad şartlarına mütekâmilen sahip olarak biat edilmiş bir halife bulunmalıdır. Çünkü önemli olan inikad şartlarıdır.

 Bu belde, bu dört unsura sahip olduğu zaman, tek başına o beldenin biati ve tek başına o beldenin inikadı ile Hilafet kurulur ve sahih yönü üzere inikaden kendisine biat edilen halife, şer-i halife olur ve ondan başkasına biat vermek sahih olmaz.

 Bundan sonra herhangi başka bir beldede başka bir Halifeye biat edilirse, onun biati batıl olur ve sahih olmaz. Bu da Resulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem"’in şu kavlinden dolayıdır:

«إِذَا بُويِعَ لِخَلِيفَتَيْنِ فَاقْتُلُوا الآخَرَ مِنْهُمَا»

İki halifeye biat edildiğinde onlardan diğerini (ikincisini) öldürün.Ve şu kavlinden:

«... فُوا بِبَيْعَةِ الأَوَّلِ فَالأَوَّلِ»

…İlk biat edilene vefalı olun…Ve şu kavlinden:

»وَمَنْ بَايَعَ إِمَامًا فَأَعْطَاهُ صَـفْـقَـةَ يَدِهِ وَثَمَرَةَ قَلْبِهِ، فَـلْـيُطِـعْـهُ إِنِ اسْـتَطَاعَ، فَإِنْ جَاءَ آخَرُ يُنَازِعُهُ فَاضْرِبُوا عُنُقَ الآخَرِ«

  Her kim bir imama "halifeye" biat edip elinin ayasını ve kalbinin semeresini verirse, gücü yettiğince ona itaat etsin. Eğer bir diğeri onunla (yönetimi ele geçirmek üzere) çekişmek için gelirse, o diğerinin boynunu vurun!

 Biatin Keyfiyeti Daha önce biatin delillerini ve İslam’da halifeyi nasbetme metodunun biat olduğunu beyan etmiştik. Nasıl olacağına gelince; bu, eller ile musafaha ederek (tokalaşarak) olabileceği gibi, yazılı da olabilir. Nitekim Abdullah İbn-u Dinar’ın şöyle dediği nakledilmiştir: “İnsanlar AbdulMelîk üzerinde birleşince İbn-u Ömer’in şöyle dediğine şahit oldum:

«كتب أني أقر بالسمع والطاعة لعبد الله عبد الملك أمير المؤمنين على كتاب الله وسنة رسوله ما استطعت»

 “Müminlerin Emiri Abdullah AbdulMelîk’e, Allah’ın kitabı ve resulünün sünneti üzere gücüm yettiğince işitip itaat edeceğimi ikrar ediyorum, diye yazıldı.” Dolayısıyla biatin, vesilelerden herhangi bir vesile ile yapılması sahihtir.

 Ancak biatin bâliğ olandan sadır olması şarttır. Küçüklerin (ergen olmayanların) biati sahih olmaz. Nitekim Ebî Akîl Zuhra İbn-u Ma’bed’den, o da Nebi "Sallallahu Aleyhi ve Sellem"’i gören ve annesi Zeyneb Bint-u Humeyd ile birlikte giden (ve o zaman henüz küçük olan) dedesinden Abdullah İbn-u Hişam’dan annesinin Resulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem"’e şöyle dediğini nakletti:

" يا رسول الله بايعه"

Ey Allah’ın Resulü! Onun (Abdullah’ın) biatini al!” Nebi "Sallallahu Aleyhi ve Sellem"

 "هو صغير "

O küçüktürdedi, başını okşadı ve ona dua etti. "el- Buhari rivayet etti"

 Biatin lafızlarına gelince; biat muayyen lafızlar ile sınırlandırılmamıştır. Lakin lafzın; halife açısından, onun Allah’ın kitabı ile resulünün sünneti üzere amel edeceğini ve biat veren açısından da zorlukta ve kolaylıkta, gönüllü de olsa gönülsüz de olsa itaat edeceğini kapsaması kaçınılmazdır. Bu siganın yukarıda geçenlere göre belirlenmesine ilişkin bir kanun yayınlanacaktır.

 Biat veren kimse halifeye biat ettiği zaman biat, artık biat verenin boynunda bir emanet haline gelir ve artık ondan vazgeçmesi helal olmaz. Zira biat, Hilafet’in inikadı olması itibariyle verilinceye kadar bir haktır. Biati verdiğinde onunla yükümlüdür. Vazgeçmek istese bile, artık bu caiz olmaz. Nitekim el-Buhari’nin Cabir İbn-u Abdullah "RadiyAllahu Anh"’den bir rivayetinde; bir Arabî, İslam üzere Rasulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem"’e biat verdi. Sonra onu bir huzursuzluk bastı ve

"أقْلنِي  بَيْعَتِي"

“Benim biatimi düşür” dedi. Ama onu reddetti. Sonra yine geldi ve

"أقْلنِي  بَيْعَتِي"

“Benim biatimi düşür” dedi. Ama onu yine reddetti. Arabî de çekip gitti. Bunun üzerine Resulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem" şöyle buyurdu:

«إِنَّمَا الْمَدِينَةُ كَالْكِيرِ تَنْفِي خَبَثَهَا وَيَنْصَعُ طَيِّبُهَا»

“Medine körük gibidir. Pisliklerini fırlatıp atar ve temizlerini, iyilerini daha da parlatır.” Nâfi’den şöyle dediği rivayet edildi: Abdullah İbn-u Ömer, bana Resulullah "Sallallahu Aleyhi ve Sellem"’i şöyle derken işittiğini söyledi:

«مَنْ خَلَعَ يَدًا مِنْ طَاعَةٍ، لَقِيَ اللَّهَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ لا حُجَّةَ لَهُ»

“Her kim itaatten elini çekerse kıyamet günü hüccetsiz olarak Allah'a kavuşacaktır.” "Muslim rivayet etti" Dolayısıyla halifeye verilen biati bozmak, Allah’a itaatten el çekmektir. Halifeye verilen bu biat, ister inikad biati olsun isterse inikad biati sahihleşmiş olup halifeye verilen itaat biati olsun fark etmez. Halifeye iptidâiyen (henüz işin başlangıcında) biat edilmiş, sonra da biatinin tamamlanmamış olması haline gelince; Müslümanların kendisine verdiği inikad biatinin henüz tamamlanmamış olması itibariyle bu biatini bozabilir. Hadisteki nehiy, henüz kendisi için hilafetin tamamlanmamış olduğu bir adama verilen biatten vazgeçilmesi üzerinde değil halifeye verilen biatten vazgeçilmesi üzerinde durmaktadır.