Madde-11: İslami Devlet’in asli işi; İslami daveti taşımaktır.

Madde-11: İslami Devlet’in asli işi; İslami daveti taşımaktır.

Bu madde konulmuştur; çünkü İslami daveti taşımak Müslümanlara farz olduğu gibi İslami Devlet’e de farzdır. Her ne kadar İslami daveti taşımak, şeriatın ilişkilerde tatbik edilmesinden bir parça olup devletin tatbik etmesi gerektiği gibi fertlerin de tatbik etmesi gereken hükümlerinden bir hüküm olsa da devlet açısından bu, yani İslami davetin taşınması, diğer devletlerle olan ilişkilerinin üzerine dayandığı esas sayılır. Yani bu, devletin dış politikasının tamamının üzerine bina edildiği esastır. Bundan dolayı İslami daveti taşımak, devletin asli işidir. Daveti taşımanın farz olduğunun delili Allahuteala’nın şu kavlidir:

 ))وَأُوحِيَ إِلَيَّ هَذَا الْقُرْآَنُ لِأُنْذِرَكُمْ بِهِ وَمَنْ بَلَغَ((

“Kendisi ile sizi ve ona ulaşan herkesi uyarmam için bu Kuran bana vahiy olundu.” [el-Enam 19] Yani Kuran’a ulaşan kimseleri uyarasın diye demektir. Dolayısıyla uyarı, sizler için olduğu gibi Kuran’ı kendisine ulaştırdığınız kimseler için de bir uyarıdır. Dolayısıyla da o, Kuran’ı Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’den ulaştırmaları için onlara bir davettir. Yani Kuran, sadece sizler için bir uyarı değildir. Bilakis Kuran, hem sizler için hem de kendisine ulaşan kimseler, yani ulaştırdığınız herkes için bir uyarıdır. Keza Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu kavlidir:

»نَضَّرَ اللَّهُ عَبْداً سَمِعَ مَقَالَتِي فَحَفِظَهَا وَوَعَاهَا وَأَدَّاهَا، فَرُبَّ حَامِلِ فِقْهٍ غَيْرِ فَقِيهٍ، وَرُبَّ حَامِلِ فِقْهٍ إِلَى مَنْ هُوَ أَفْقَهُ مِنْهُ«

“Allah benim sözümü işitip belleyen sonra da onu benden tebliğ eden kulun yüzünü ak etsin. Nice fıkıh taşıyıcıları vardır ki fakih değildir. Ve nice fıkıh taşıyıcıları vardır ki kendisinden daha fakih olana (fıkhı) ulaştırır.” [Şâfi, Musned’inde Abdullah İbn-u Mesud’dan rivayet etmiştir] Allahuteala’nın şu kavlidir:

 ))وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ((

 “Aranızda hayra [İslam’a] davet eden bir ümmet [siyasi hizb] bulunsun.” [Âl-i İmrân 104] Buradaki hayır İslam’dır. Ve Allahuteala’nın şu kavlidir:

 ))وَمَنْ أَحْسَنُ قَوْلًا مِمَّنْ دَعَا إِلَى اللَّهِ((

“Allah'a davet edenden daha güzel sözlü kim vardır.” [Fussilet 33] Yani Allah’ın dinine demektir. İşte bunların hepsi, davetin taşınmasının farz olduğuna delalet eden birer amm/genel nass olup Müslümanları da İslami Devleti de kapsar. Bu davetin taşınmasının devletin asli işinin olmasına gelince; bunun delili Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’in kavli ve fiilidir. Zira Sallallahu Aleyhi ve Sellem, şöyle buyurmuştur:

»أُمِرْتُ أَنْأُقَاتِلَ النَّاسَ حَتَّى يَشْهَدُوا أَنْ لا إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَيُؤْمِنُوا بِي وَبِمَا جِئْتُ بِهِ، فَإِذَا فَعَلُوا ذَلِكَعَصَمُوا مِنِّي دِمَاءَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ إِلاَّ بِحَقِّهَا، وَحِسَابُهُمْ عَلَى اللَّهِ«

“Allah’tan başka ilah yoktur deyinceye, bana ve getirdiğime iman edinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Bunu yaptıkları zaman kanlarını ve canlarını ancak İslam’ın hakkıyla benden korumuş olurlar. Artık onların hesabı Allah’a aittir.” [İbnu- Ömer kanalıyla muttefekun aleyh, lafız Muslim’e aittir] el-Buhari, Urve İbn-ul Ca’d kanalıyla Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

«الْخَيْلُ مَعْقُودٌ فِي نَوَاصِيهَا الْخَيْرُ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ»

“At, kıyamet gününe kadar perçemine hayır bağlanmış olan bir hayvandır.” Burada at, cihadın vacibiyetinin devam edeceğine kinayedir. Emîrin birr [iyi] yada facir [kötü] olmakla sınırlandırılmamış olması da Müslüman olduğu sürece birr ve facir bir kimse ile cihadın devam edeceğine delalet etmektedir. Nitekim el-Buhari, bu hadisi cihadın birr ve facir bir kimse ile devam edeceğine delil getirmiştir. Zira “Cihat, Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’in

] الْخَيْلُ مَعْقُودٌ فِي نَوَاصِيهَا الْخَيْرُ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ[

“At, kıyamet gününe kadar perçemine hayır bağlanmış olan bir hayvandır” Kavlinden Dolayı Birr ve Facirle Devam Edecektir Babı” başlıklı bir bab tahsis etmiştir. Aynı şekilde İmam-ı Ahmed de el-Buhari’nin bu hadisi delil getirdiği şekilde delil getirmiştir. Yine Said İbn-u Mansur, Enes kanalıyla Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’in şöyle buyurduğunu tahric etmiştir:

«وَالْجِهَادُ مَاضٍ مُنْذُ بَعَثَنِي اللَّهُ إِلَى أَنْيُقَاتِلَ آخِرُ أُمَّتِي الدَّجَّالَ، لا يُبْطِلُهُ جَوْرُ جَائِرٍ وَلا عَدْلُ عَادِلٍ»

“Cihat, Allah'ın beni gönderdiği günden, ümmetimin sonuncusu, Deccal ile savaşıncaya kadar devam edecektir. Ne zalimin zulmü, ne de âdil olanın adaleti onu iptal edemez.” Bu hadisi Ebû Davud da tahric etmiş ve el-Munzuri buna sükut etmiştir. Dolayısıyla resulün, savaştığı kimseler

»لاإلهإلاالله  محمدرسولالله«

“Allah'tan başka ilah yoktur ve Muhammed Allah'ın resulüdür” deyinceye kadar savaşmakla emredilmiş olması, daveti taşımanın devlete vacip olduğuna dair bir delildir. Bu taşımanın -ki o cihat etmektir-, ümmetten son kişi Deccal ile savaşıncaya kadar devam edecek olması ise onun hiç bir şekilde kesintiye uğramasının helal olmayacağı devletin daimi işi olduğuna dair bir delildir. Böylece bu iki hadis birden daveti taşımanın kesintisiz daimi bir iş olduğuna delalet etmektedir. O halde daveti taşımak, asli iştir. Çünkü asli iş, tüm hallerde kesintisiz devamlı yapılan iştir. Ayrıca Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], Medine’ye yerleşmesinden er-Refik-ul Âla’ya irtihal edinceye kadar sürekli cihat içerisindeydi ve asli işi cihattı. Ondan sonra raşidi halifeler gelince onların asli işleri de cihat olarak devam etti. Dolayısıyla hem Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’in ikame ettiği ve başkanlığını yaptığı devletin asli işi hem de Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’in vefatından sonra sahabe [Rıdvanullahi Aleyhim]’den olan halifeler devraldığında devletin asli işi cihattı. Buna göre İslami daveti taşımanın devletin asli işi olduğunun delili sünnet ve icmâ-us sahabedir. Ayrıca Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], Allah’ın kendisini nebi olarak göndermesinden Medine’de devlet başkanı iken Refik-ul Âla’ya irtihal edinceye kadar daveti tebliğ ediyordu. Medine’ye yerleşmesinden beri harici ilişkisini asli işi yaparak gazveler ve seriyeler sırasında, haberleri tetkik ettiği ve muahedeler yaptığı esnada devleti tamamen bununla meşgul etti. Bütün bunlar, İslam’ı tebliğ etmek ve onun davetini insanlara taşımak içindi. Devletin gücünü ve daveti devletlerarası olarak taşıyabileceğini hissedince İslam’a davet etmeleri için aynı anda on iki elçiyi aralarında Fars Kralı Kisra ile Rum Kralı Kayser’in de olduğu on iki krala gönderdi. Nitekim Muslim, Enes İbn-u Malik [RadiyAllahu Anh]’ten şu hadisi tahric etmiştir:

»أَنَّ نَبِيَّ اللَّهِكَتَبَ إِلَى كِسْرَى وَإِلَى قَيْصَرَ وَإِلَى النَّجَاشِيِّ وَإِلَى كُلِّ جَبَّارٍ يَدْعُوهُمْ إِلَى اللَّهِ تَعَالَى«

“Allah’ın nebisi Kisra’ya, Kayser’e, Necaşi’ye ve güçlü olan herkese mektup yazarak onları Allahuteala’ya davet etti.” Devletin Arap Yarımadası’ndaki gücünden, davetin Araplar arasındaki seyrinden ve insanların Allah’ın dinine fevç fevç girmesinden emin olunca Rumlara saldırmaya göz dikti. Böylece Mute Savaşı ardından Tebük Savaşı oldu. Bu da İslami daveti taşımanın devlete farz olup onun asli işi olduğuna dair bir delildir.